Sayfalar

16 Mart 2011 Çarşamba

Tüyü bitmemiş yetimin hali ne olacak??

Önce yağmur bekledik hep beraber, yetmedi kar yağsın dedik. Yağsınki sularımız olsun, çeşmelerden gürül gürül sular aksın diye dualar ettik, açtık ellerimizi gökyüzüne bulutlara ulaşırcasına.. Hepsi oldu kar da yağdı yağmurda. Sonra öğrendikki yağmur yağmasının da kar yağmasınında çeşmemizden akan suya bir faydası yokmuş.. Sadece anlık tedbirmiş hepsi.. Mühim olan yağan suları toplayabilmek, sualtı havzalarındaki suyu kullanabilecek beceride olmakmış. Kandırılmışız… Oysa su tasarrufu yapmak için azmı masraf yapmış tüm çeşmeleri değiştirmiş, yemekleri az suyla pişirmiş, hatta daha az su içmiştik, tasarruf edecektik ne de olsa. Giden her damla suda, tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…
Küçücük bir çocukken, ilk öğrendiğim tasarruftu. Pantolonu yamalayarak giyerdik, yırtılan her kıyafetimiz tekrar tekrar onarılırdı, mahallenin en çok çalışan amcasıydı ayakkabı tamircisi Sıtkı amca.. Okuldaki sıralarımıza, yazı tahtamıza gözümüz gibi bakardık, pencere yada kapı kolları kırılmasın diye yavaşça açıp kapatırdık.. Devletimizin parası boşa gitmesin çarçur edilmesin. Ne de olsa fakir devlettik çünkü o zamanlar.. Yapılan her israfta tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…
Büyüdükçe devletimizin fakirliğini daha bir anlamaya başladık.. Tapu dairesine gittik, bilmem kime katkı payı diye elimize bir fiş verdiler bizde para verdik.. Emniyete gittik, polisi kalkındırma adına dediler gene elimize makbuz verdiler ona da para verdik. Gittiğimiz her devlet dairesinde onlar makbuz verdi bizde para verdik. Yapılan yazışmalardaki kağıt parasını biz verdik. Yetmedi memura para vermeden işimizi halledemedik. Ne de olsa fakirdi devletimiz.. Memurlar çok eski bilgisayarlarda uzun zaman çalışıyorlardı, işler yavaş gidiyordu. Tasarruf diye yenilenmemişti malzemeler.. Gereksiz yapılan her harcamada tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…
Askere gittik.. İşte tasarrufun dibine orada vurduk. Her tarafta tasarruf yazıları, her kes tasarruftan bahsediyor, tasarruflu adam olmak için dersler veriliyordu. Kullanılan her malzeme değerliydi. Her malzemede tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…
Çalıştık çabaladık, bir işimiz oldu.. Kazancımızın yarısını devletimize verdik, vatandaş olmanın karşılığı diye.. yol su elektrik olarak bize dönsün diye.. Yapılan her türlü köprüye otobana destek olmak için hep verdik. Hiç kızmadık. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı çünkü…
Yıllarca devletime zeval gelmesin diye her şeyini korudum, hep tasarruf ettim.. Vergilerimi hep verdim.. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını düşündüm.. Ama devletim, benim gözüm gibi sakındığım, verdiğim vergilerle benim için yaptığını sandığım her şeyi sattı.. Ben yememiş, sakınmış, her şeyimi az kullanmıştım. Devletim zengin olsun. Bendekinin yarısını alsın sonra benim yolumu yapsın, evimin suyunu, elektriğini versin diye hep fedakarlık yaptım. Ama şimdi hepsi başkasının elinde, başkasının kontrolünde, ben tüm hayatımı tasarrufla geçirdim, bu kadar kasıldım… ne olacak şimdi?.. Hadi ben neyse.. Ya o tüyü bitmemiş yetim ne olacak?? Kim düşünecek onu… Kim ekmeğinin yarısını verecek, kim kullandığı her malzemede hakkı olan tüyü bitmemiş yetime hakkını verecek. Kim bakacak şimdi o tüyü bitmemiş yetime.. Hani tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardı yapılan her işte.. Tüyü bitmemiş yetimler kalmadı mı artık memlekette… Yoksa oda mı yalandı… Ne olacak şimdi tüyü bitmemiş yetimlerin hali???
Tasarruf evet ama fakir devlet politikası yaparak tasarrufa yönlendirmek.. Hayır…

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...