Sayfalar

28 Kasım 2022 Pazartesi

Geldim ben...

Ne çok zaman geçmiş. Zaman işte zaten durmuyorki hiç. Bugün aklıma düştü uzun zamandır unuttuğum bloğum. Yok aslında unutmadım biraz ara verdim, dinlendirdim. Eh artık silkinip uyanma vakti...

Nerelerdeydim, neler yapmıştım. Biliyorum bu durum hiçbirinizin umurunda değil ama olsun yazasım var işte. Anlatasım var geçen zamanın bende bıraktıklarını. Paylaşasım var heyecanlarımı. Yok öyle heyecan diyince aklınıza tuhaf şeyler gelmesin. Küçük, minik başlangıçların verdiği heyecan türünden. Bir yarışmaya katılıpta sonuıncu olduğu halde heyecanlı bir şekilde "katılmakta güzeldi" denen türden heyecanlar biraz.

Şimdilerde biraz daha sakinleştim. yoğun karmaşıklığım yerini farklı bir dinlentiye bıraktı. Mesela bu yazıyı yazarken bile Chopin dinliyorum. Duruyorum arada sırt üstü uzanıp kahvemden bir yudum alıyorum ve sanki krşılıklı sohbet ediyormuşcasınayım. Öyle sen dinle ben anlatayım yani. Dinlerken arada bir onay işareti yap yeter şimdilik. Tamamen öyle bir kafadayım. Bu fena biliyorum ama arada lazım bence.

Sonra yalnız olduğumu düşünüp kendime geleceğimi biliyorum ama şimdilik idare ediyor bu durum beni.

Uzun zamandır hatta çocukluğumdan beri bildiğim, yaşadığım, hissettiğim, beni şekillendiren, büyüten, arada hizaya sokan, şımartan, yerden yere vuran, unutan, bazen zor durumda bırakan hatta nefret ettiren, yüreğimi taşlaştıran ama sonra duygu yükleyen, fırçalayan, fırça attıran, hükmeden, hükmettiren ve en sonunda bana vazgeçmem gerektiğini gösteren durumumdan vazgeçiyorum. Anlıyorum karmaşık oldu ama bazı şeyler önce karmaşık olmalı ki çözüldükçe ortaya düzgün şekiller çıksın ve o şekiller önceki karmaşıklığı unuttursun... işte bu geçen zaman da bu karmaşıklığın içinden düzgün bir şekil çıkarmaya çalışıyordum. Henüz tam olmadıysa da bir şeylere benzer oldu...
Oldu ve hatta fotoğrafsız bile oldu... :)

12 Şubat 2015 Perşembe

Zamane adamı...

Doğdum ağlayarak... Bakındım anlayamadım, muhtaç oldum ve sonunda büyüdüm... Sev dediler, inan dediler, güven dediler, iyilik yap dediler, yalan söyleme dediler... Herkes iyi bir adam olmam için uğraşıyor, herkes beni ordan oraya çekiştiriyordu. Lise üniversite derken iş hayatım başladı. Çalma çırpma, hak yeme dediler. Zamana uy, kuralları sıkı sıkı uygula dediler. Hatta daha da ileri gidip biz ne diyorsak onu yap dediler. Kötü alışkanlıkların ve kötü arkadaşların olmasın dediler. Hep arayıp halimizi sor diye beklediler. Hep istediler ama hiç vermediler. Hep sorguladılar ama hiç açıklamadılar.. Orta yaşa kadar dayandım...

Hayatıma dair en önemli kararları alırken bile kafamı karıştırdılar. Hep beni düşünüyor sanarak aslında kendilerini düşündüler. Vergini öde dediler, kazandığının yarısını ver dediler. Attığın her adımın aldığın her nefesin bedelini öde dediler. Yaşadığım anın bedelini sonuna kadar ödettiler...

Ve en sonunda vazgeçtiler benden. Bıraktılar bir başıma. Artık dilediğin gibi yaşa dediler. Ne yapmak istiyorsan öyle yap diye bıraktılar beni. Aşkı öğretmediler ama yaşamamı istediler. Sevdiğimi anlayamadan geçen zamanın değerini kaybedince anlayabildim. Bıraktılar beni ama anlayamadılar. Giderken enerjimi de alıp gitmişlerdi. Şimdi hiçbişey demeselerde ben olmayan duygularımla başbaşa nasıl adam olurumu düşünüyorum.

Zamansız gelen aşk gibi karıştım. Sonra düşündüm. Hiç sevmedim mi ki diye. Hiç iyi bir adam olmadım mı diye. Hiç mi sevilmedim acaba. Hesapsız, sorgusuz sevdasız yüreğimi bıraktım bir başına... Geçmişime baktım az bir zaman ve sırtlandım yüreğimi. Artık bişey diyemiyorlar ama ben biliyorum birgün yine diyecekler. Yine çıkacaklar karşıma "yapma" diye. Yine isteyecekler benden. Biliyorum işte ne zaman adam olmaya kalksan birileri birşeylerimi çalacak düşünmeden. Uzanacak bedenime, saracak beni. Biliyorum aslolan adam olmak değil adammış gibi yapmak... Çünkü adamlık sadece öldükten sonra bir işe yarıyor... Ölen körün badem gözlü olması misali...


26 Ocak 2014 Pazar

Han Duvarları

Üstüme üstüme gelir bazen mekanlar. 
Hanlarda yaşayan bir çingene gibi daralır ciğerim. 
Tutuşur zamanın gülücükleri gözlerimin baktığı her yerde.
Yüreğim sıkışır, ver bir nefes diye sana dönerim.

Sonra sen belirirsin yanıbaşımda, oturur gibi.

Elimi tutmuş anımı paylaşır gibi.
Heyecanlı bakarsın gözlerime
Tebessüm oturmuş yüzünde görürüm aşk kokan gülücüklerini...

Fısıldar gibi hoş geldin kadınım derken anlarım

Sıkışan ciğerim nedensiz gevşer
Anlarım aranan gözlerim bulmuş tutuşan gülücükleri
Han duvarları açılır, yükselir tavan birden..

Bakışan gözlerdeki minicik heyecanlar büyür

Büyürken çığlık çığlığa, hissettirir gerçek ne
Sonra durur birden zaman ve
Anlarsın... Aşk ne...




13 Aralık 2013 Cuma

Klişeden öte...

Klişe hayatlar sarmış her yanı. Nereye baksan klasik yaklaşımlar, öğreten adamlar dolu. Öyleki herkes dürüst, herkes zeki, herkes herşeyi en iyi haliyle görüyor. Bir ben salak, bir ben yetersiz, bir ben anlamayan hödük.

Herkes eleştiriye açık ve herkes demokrat. Ama "bu nasıl olur" de bakalım. Etrafında bir sürü kocaman göz. "Höt" diyiveriyor sana. Sıkıysa "yanlış yapıyorsun!" de. Yok olmaz yanlış gören sensin. Saçmasapan bakarsan böyle olur. Hem niye sen gördünki sadece.. Bak herkes uyum içinde bir sen mi akıllısında gördünki yanlış olabilecekleri. Hadi ordan...

Sonra da düşün dur acaba neden sürekli kazık yiyorum, acaba sahtekarlık bu ülkede neden on numara rağbet görüyor ve acaba sesini çok çıkarabilenler neden sessiz çoğunluğu en acımasız haliyle yönetiyor hem de bakmadan kimdir nedir...

Biliyorum herşey içimizde sakladığımız gizli dürtülerimizde başlıyor. Şişen egoların tek sorumlusu o gizli saklı bizi dürten ulaşamadığımız değerler, mekanlar ve hatta makamlar. Çünkü hepimiz daha ilkokulda birgün o koltuğa ben oturmalıyım diye büyüyoruz farkına varmadan. Hepimiz mutlaka bildik bir adam peşinden gidiyoruz, kapasitemize ortamımıza bakmadan hemde. Sonra zamanı gelince bulunduğumuz yere bir bakıyoruz.. Yok olmamış , bir şeyler eksik kalmış.. Eee ne olacak şimdi.. Ne olacak hadi saldır şimdi ve bulduğun her fırsatta içinde gizlediğin tatminsizliklerini sal ortaya. Hiç bakmadan hemde kiminle nereye yürüdüğüne. Sonra da buna demokratik ortam de... Pehh...

En kızdığım yaklaşımdır bir sakata bakınca şükret arkadaşım diyen türdeki insanlar. Sen haline şükrederken acaba o kıyasladığın kişi ne düşünür bilirmisin hiç. Yok bilsen zaten böyle bakmamayı öğrenirsin. ilk baktığında onun eksik yanını değil yüreğini beynini görebilirsin ama senin gözün hep o eksik uzuvdadır ya bakar bakar şükredersin. Oysa her kıyasladığında onu yaraladığını biraz anlasan ya. Kendimizi anlatmak ve başkalarına bakarak kıyaslamak yerine karşımızdakini anlamaya çalışsak, cenneti ölmeden göreceğiz belkide ama işte klişe dünyada yaşıyoruz nede olsa. Önce "ben" olmalı... Kimbilir... belkide tek doğru budur.




10 Aralık 2013 Salı

Mutluluk.. Ayrılık.. Ve Yeniden Hayat...

Bazen...
Bırakıp seyretmek gerekir ardından gideni. Öylesine yaşanmışlıkları düşünerek unutmak gerekir kalan hatıraları. Sonrasını düşünmeden, öncesine bakmadan, yaşanan anın hüznünü yutkunup kabullenmek gerekir olan biteni.

Sonrası...
Nasılsa şekillenecektir geçtikçe zaman. Hayat zaten suç ve ceza çekilerek yaşanan bir süreç değil midir. Gündüz işlenen suçların cezası gece rüyalarda bile çekilmez mi. Gün ışığında koşturan zihinlerimiz gecenin karanlığında derin düşüncelere boğulmaz mı. En güzel bakışlarımızın altındaki hüznü kimler görebilir ki...

Ayrılıkların başlangıcı büyük heyecanla başlayan birliktelikler değil midir? Öyleyse suç ve cezadan ziyade mutlulukların sonundan da hüzün gelmesi şart mıdır ki çok gülen hep ağlar...

O zaman varsın yaşansın hesapsız her ne hissedilip hissettiriliyorsa. Varsın koştursun yürekler atmak istediklere yere ve bırakın yaşansın hayatlar biraz da bencilce... Mutlu olmakta sevmekte anlıksa hissedildiği yerde yaşansın ve bitsin. Nasılsa hiçbiri sürekli olmayacak.

Ve bitmeden yakalansın hak edilen ne varsa hayattan..
dünya döndükçe...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...