Birilerini yada bir şeyleri eleştirmek.. Var olan emeği düşünmeden eleştirmek.. Yerden yere vurmak yaşanan tüm sıkıntılara rağmen.. Bir sinema eleştirmeni yada kitap eleştirmeni olmak.. Ama hiçbir zaman bir filmde oynamamış ve bir kitap yazmamış olmak.. Ama eleştirebilmek yapılan her şeyi.. . Nasıl bir çelişkidir bu?? Eleştiriye açık olmaya çalışmak ama ufacık eleştirilerden sonra, saldırganlaşmak..Sonrada kızmak eleştirmenlere.. "Bu kadar emek sarf ettim, düşündüm, bir ürün çıkardım ortaya" diyerek eleştirmenlere kafa tutarcasına hesap sormak..
Beğenmemek hep ilk şart mı olmalı bir eleştirmen için. Beğenilirse eleştiri olmazmı sanki.. Bir şeyleri takdir ederek eleştiremez miyiz..
Bilmiyorum hangisi doğru; tüm eleştirilere saygıyla yaklaşıp değer vermek mi, yoksa eleştirenleri emeği görmezden gelip sadece eleştirdikleri için kızmak mı... Eleştiri ve muhalefet olmadan gelişme olamayacağına inananlardanım.. Yapılan her eleştiri aslında eleştirilen konunun popülaritesini arttırıp bir nevi reklamının yapılmasını sağlamaktadır.. Ancak eleştiren kişilerin eleştirdiği konuyu üretenler kadar konuyu bilmesi gerekmez mi??.. Sadece görsel tarafına bakarak eleştirmek ne kadar doğrudur.. Bazende beğenmemenin maharet olduğunu sanarak, illaki yanlış aramaya çalışmak eleştirimidir...
Çocuk psikolojisinde hep söylenir; Çocuklarınızı takdir edin sürekli yada onore edin diye.. peki bu çocuklar böylesi takdirlerle büyüyünce hayatın içindeki eleştirilerle nasıl başa çıkacaklar.. Hep başarı öyküsü ile büyüyen çocuk, yaptığı her hangi bir şeyin beğenilmemesi durumunda bunalıma girmeyecek mi..
Hepimiz bir şeyler koyarız ortaya bazen işimizde bazende özel hayatımızda.. Hep takdir edilmeyi bekleriz.. Takdir gelmeyince de kızarız.. hele ki beğenilmesin yada eleştirilsin küsüveririz bir anda sinirlerimize hakim olamaz saldırırız bazende...
Eleştiriler olumlu ve olumsuz eleştiri olarak ikiye ayrılır.. Ama bakıyorum eleştirenlerden hiçbiri olumlu eleştiriyi kullanmıyor. Direk olarak olumsuz eleştiri ile saldırıya geçiyor. saldırı diyorum çünkü olumsuz eleştiri bir yerde karşı tarafı tahrik etmek içinde yapılabiliyor.. Özellikle halkın içindeki herkes, kendince yanlış bulduğu bir şeyi sorgusuzca eleştirip yerden yere vuruyor ama saygı duyduğu birileri eleştirdiği konuyla ilgili güzel şeyler söylemişse anında çark ediveriyor.. Sonra halktan ayrılıp üst kademe yöneticilere geçiyorsunuz eleştirdiği konular kendi şirketine zarar verme ihtimali olan konular... Sanatçılara bakıyorsunuz ya kendi reklamını yapmak için eleştiriyor yada karşısındakini gözden düşürmek için.. Aslı astarı olmayan eleştiri zinciri çılgın gibi büyüyor.. Sonrada kimse kimseye itibar etmiyor haliyle.. Eleştiri ve muhalefet gelişmenin büyümenin en önemli basamağıdır... Ama biz öyle bir nesilden gelmişiz ki ağa ne derse doğru kabul etmişiz, eleştirmeyi yada yanlışını söylemeyi düşünmemişiz bile.. Şimdilerde ise herkes herkesi eleştiriyor ama korkmadığı müddetçe.. Korku başladımı da ağzını bıçak açamıyor.. "Yanlışsa yanlış, banamı yanlış" deyip geçiyor.. Ama kendince doğru olduğuna inandığı değerlere yanlış laf edeni de gerekirse öldürebiliyor... Aynı adamın hatasını eleştirirseniz gene öldürüyor.. Hadi bakalım... Bu kadar gelişmeye kapalı olmak, bu kadar körü körüne yanlış olduğunu bildiği şeylerin peşinden gitmek.... Kapı arkasında eleştirip, karşımıza geçtiği zaman gülümseyip övgü dolu laflar söylemek.. dedikodu yapmakla eleştirmeyi ayırt edememek ve sonrada hiç bir şeyi beğenmemek... Hadi sen yap o zaman deyince de "bana ne, benim işim mi" diyip işin içinden sıyrılmak.. Yada güzel olduğunu söyleyip mükemmel olmadığını söylemek... Ben demiştim, ben biliyordum, bir şey söyleyeceğim ama kızma diyerek karşısındakini iyice yerden yere vurmak... Eleştiri evet ama önce saygı, bilgi sonra eleştiri ama ukalalık yapmadan eleştiri...
Eleştirmeden önce eleştirilmeye hazır olmak gerek.... Kendimizi hep haklı görür üretenleri sürekli eleştirirsek, aynadaki yansımamızı bir daha gözden geçirme vakti gelmiş demektir...
7 yorum:
Buyurun ,Siz eleştirin ve zavallı olmaktan öteye adı ve şanını olmaz ise olmaz yoksullar diyarı ve uygarlıgın sözdesi, Kili mancora ya veya daha yüksege Everese taşıyın.Hangi Bıçak sizin ağzınızı açmaz,gidip boynumuzu altında feda edelim,nedir sizin derdiniz?
Benim hic Türk arkadısım olmadı,hep yoklugunda kendimi köseme cekip, boslugunu dolduramadıgım ,ifade edemedigim o Hewal deyisim bir yumruk gibi bazen kızılcıgın asaleti ile bazen de dayanamadıgım o isgence tezgahlarında hep beni yok etti, bitirdi.
İlk yorumunuzu anlayışla karşılıyorum.. Türkiye'de yaşamıyorsunuz ama anlamaya çalışıyorsunuz.. bunuda anlıyorum.. Ancak benim ağzımı açmayan bıçaktan behsetmiyorumki.. öyle olsaydı kalem oynatamazdım.. yazdığım yazılarda kendimi anlatmıyorum, gördüğüm yanlışları özetliyorum kendimce.. Hiçbirine katılmak zorunda da değilsiniz... benim bir derdim olduğunu nereden çıkardınız.. Derdi olan sanki sizmişsiniz gibi.. rahat olun, yazdığınız yorumlarda sürekli hesap sormakraki maksadınızı anlayabilmiş değilim.. Şimsi ben size sorayım nedir derdin??? nereye ulaşmaya çalışıyorsun?
Türk arkadaşın neden olmamış bilemiyorum ancak sanırım sen tercihini yapmış kendini uzak tutmayı denemişsin.. Ayrıca heval diyerek cezalandırıldığını düşünüyorsan büyük bir yanılgı içindesin.. Ne demek istediğimi şimdi yazmaya kalksam saatler sürecek.. Tek tavsiyem lütfen biraz daha birleştirici bak hayata...
Türk arkadaşı olmayan arkadas, sizin arkadaslarınızın kim oldugunu ogrenebilir miyiz?
Hayatimdakiler seni ilgilendirmez. Onları bırak beni sor, sen kimsin de bana, elbette ki bende sana seni oracağım sen kimsin diye.
Benim adım Ertuğrul. 55 yaşında, evli,cocuklarını yememiş içmemiş okutmuş,Topluma faydalı birer insan olarak yetiştirmiş,hayata gururla bakmış bir Memleket neferiyim. Ben Türk kimliğine sahip Avrupa da yaşayan, Siz gerçekten Türmüsünüz? sorularına,Evet diye karşılık veren Türkiye Cumhuriyeti kimlik sahibi Üniter yapısının fedaiisi bir Kürdüm. Ayrımcılığa Türk ,Kürt kim olursa olsun gerekirse şiddet, gerekirse sevgi ile yaklaşan bir Atatürk çocuğuyum.
Avrupanın çeşitli Ülkelerinde Pkk ya, Dhkpc ye,Tkml ye ve nice diyerlerine, çareyi kurşun atan çaresizinin karşına yüreği ile asaleti ile, aynı zamanda kendisine soru soran,nedenleri araştıran senin zannettiğinden, hiç değil fakat ulaşamayağin uzaklardaki bir insanim.
Paris de, bu bende yok olması imkansız idoloji ile ansızın saldırdığım Pkk nin ve ve daha sonra Fransızdan aldığım bıçak darbesi ile şimdi yarım Akciğeri ile ölecek diye bırakılan ama ölmeyen,Hastanede ameliyat ortasında Anestezi Doktorunun beceriksizligi ile gözlerini açar açmaz, hala kendini kavgada zannedip Doktorun boğazına sıkan Atatürk çocuğuyum.
Zürich de, Haraç toplayan aynı zamanda bunun ile örgüte yardım sağlayanın ve salladığı örgüt parmağını kıranım.
Köln de, o zamanlar yasaklı olmayan, her yürüyüşlerinde,karsılarında cephe alan,defalarca yüzü, gözü kırılmıs ama asla yandaşlarını kavgada yanlız bırakmamış Anadolu yiğidiyim.
Hollanda da uyuşturucu ile yasadışı örgüt besleyicilerine, tacirlarine iki jarsörü kusturan, boşalatan ama 28 ay hapis yatanım
Bakın Ertuğrul bey.. Öncelikle sen kimsin gibi sorgu tarzı hitaplardan vazgeçelim.. Sizi bu son yazınızdan daha iyi anlıyorum, içinizdeki öfkeyide.. Vatansevginizide.. Kürt yada türk olmanız bir ayrıntı değil.. Anladığım kadar ile farklıda düşünmüyoruz, yaşadıklarınız size çok şey kaybettirmiş yada kazandırmış olabilir.. Ancak unutmayınızki herkesin bir hikayesi vardır.. Ben bu blıgta hayata değişik bir yönüyle bakıp hissettiklerimi paylaşıyorum.. Katkılarınızdan dolayıda memnun oluyorumki size cevap veriyorum.. Hiçbir yorumunuzuda silmiyorum.. Çünkü düşüncenin her türlüsüne açığım.. Sadece beni tanımadan yargılayıp hesapsorarcasına saldırmamanız şartı ile... Teşekkür edierim...
Yorum Gönder