Bir soluk, derin ama çok derin bir soluk. Sonra tekrar aşağı, derinliklere kulaç atıyorum. Balıkların benimle eğlendiklerini görüyorum. Nefes alıp alıp yanlarına iniyorum, onlarda bana bakıyorlar alık alık.. Kaçmıyorlar ama. Çünkü her dalışımda onlara yiyecek taşıyorum. Ellerimle besliyorum nefesim yettiğince.
Etrafta ne kadar balık varsa yavaş yavaş toplanıyorlar etrafıma. Beleş yiyecek dağıtan biri var nasılsa. Uğraşmadan, peşinden koşturmadan. Bu işi tüple dalış yaparak ta yapabilirim ama hayır böylesi daha eğlenceli. Şartlar eşit değil. Onlar benim insan olduğumu, onlardan olmadığımı, buralarda kalıcı olmadığımı ve en önemlisi yaşamak için havaya onlardan çok ihtiyacım olduğunu anlamalılar. Anlıyorlar mı bilmem ama o an için bana güveniyorlar.
Benim zararsız olduğumu anlıyorlar. Belkide bundan sonra onlara uzatılan her elin içindeki yiyeceğin benimki gibi masum olduğunu sanacaklar. Ucundaki kancayı, oltayı tahmin edemeyecekler. Gerçi onu da görseler unutacaklar nede olsa balık hafızası diye bir şey var. Beş saniyeyi hatırlıyorlar sadece. Tıpkı benim hava almak için çıktıktan sonra yanlarına gidişimde beni gördükleri ilk an her seferinde kaçıştıkları gibi. Yani bu hayvanlar evcilleşmiyor. Unutuyor çünkü..Sevmeyi de güvenmeyi de bilmiyor.. Sadakat nedir onuda bilmiyor. Kim güçlüyse, kim onu o an için doyuruyorsa onu iyi sanıyor. Sonrasını düşünemiyor. E balık nede olsa. Yaratılış maksadı insanları beslemek bir yerde.. Zaten akşam yemeğinde de ızgarada Çipura yiyorum. Sabah besle akşam ye. Ne vicdansızım ama. Yok ama beslediğim balıklara el sürmüyorum. Bunlar lokantadaki balıkçıların getirdiği balıklar. Benziyorlar ama benim beslediğim yerden değiller. Oralarda avlanmak yasak çünkü. En azından kural öyle uyarlarmı bilemem..
Hadi onlar balık. Yaşıyorlar alık alık. Balık olmayıp ta alık olmak nasıl bir şeydir ki.
Hani şurdan diyorum. Önümüz Ramazan, kurulacak çadırlar. Çok güzel şeyler bunlar. Takdir de ediyorum. Olmalı da diyorum ama sanki çok samimi değilmiş gibi hissediyorum. Ne olur kusuruma bakmayın ama öyle işte. Neden bilmiyorum ama çok uğraşsam da samimi bulamıyorum bu işleri. Çünkü aç insanlar sadece Ramazan'da aç kalmıyor. Çünkü aç insan zaten oruçta tutamıyor. Bir de o iftar çadırlarında yemek yiyenlerin belki sadece yüzde onu gerçekten muhtaç durumda.... Sonra biliyorum ki o çadırlarda yemek yiyenlerin çoğu oruçta tutmuyor. Öyleyse neden sadece Ramazan'da? Neden sadece Müslüman olanlara? Ya da neden sadece iftar yemeği?
Yani ne demiştim... Hadi onlar balık....
4 yorum:
Yine haklısın yine haklısın. Üniversitedeyken arkadaşlarımla bir gün iftar çadırına gitmiştik ve o gün yemeği karşılayan firmanın yöneticilerinden birkaç kişi de oradaydı; hatta çalışanlarından da yemek için gelenler vardı. Yapılan yardım reklam çalışması gibi gelmişti. Bir daha da gitmedim, gidemedim.
Bu konuda görev yapan vakıfların sayıları ve yardımda bulundukları aile sayıları arttırılsa çok daha yerinde olacak; tabii bir adım gerekli.
Maalesef Burcu. bu iş belediyeleri,n şov işine dönüşmüş durumda. İnsanları kullanarak aşık atma durumundalar. En büyük çadır benim diyen kendini bir iş yapmış sayıyor..
Sevgilerle, teşekkürler..
Sadece belediyelerin mi? Bu konuda emin olamıyorum. Yardım etmek isteyen parasını çok daha yerinde, 365 gün doyurma işi için kullanabilir aslında.
Sevgilerle Volkan...
Haklısın ama burada amaç yardım mıdır yoksa nedir? orasını bilemiyorum. Amaç gerçekten yardımsa bu işin o kadar çok yolu var ki...
Bu arada sana özellikle teşekkür etmek istiyorum beni her türlü yazımda yalnız bırakmadığın için.. :)
sevgilerle...
Yorum Gönder