Sayfalar

1 Nisan 2011 Cuma

Üniversite mezunu fil yavruları...

Üniversite bitirmek, hatta iki üniversite bitirmek.. Ama İsmet İNÖNÜ kim diye sorunca, “herhalde önemli bir adam olacaktı” demek. Atatürk’ten sonraki cumhurbaşkanı kim diye sorunca da “Turgut Özal değil miydi?” diye sormak.. Öylede sorsan böylede sorsan olmuyor.
İsmet İnönü tamamen bir örnek. Türkiye’nin komşularını sorsanız. İlk önce Almanya yada Amerika deyiverirler. En acısıda 29 Ekim’de ne oldu diye sorduğunuzda “bayram değilmiydi o” demeleri. Tamam hadi kabul ettik diyelim. Ne bayramı diye sorunca.. Şeker bayramı diyenler bile var. Şaşırmayın sakın. Ben alıştım.
Hayat çoktan seçmeli olunca, soru sorup ta şık vermezsen, cevabı olan soruda olamıyor haliyle.. Bunları yıllardır herkes yazar çizer ama hiç kimse de çözüm bulmak için uğraşmaz. Sonra da fil yavrusu gibi üniversite mezunları dolar memleketimin her köşesinde. Avazı çıktığı kadarda bağırır “üniversite mezunuyum” diye.. Ama iş de versen çalışmaya niyeti yoktur pek. Bir yerde haklıdır çünkü o üniversiteyi bitirmek için harcadığı paraları biriktirse belkide kendi işinin patronu olabilecekken okuma uğruna heder etmiştir hepsini. Şimdi de ister tabii haklı.. Öyle karın tokluğuna çalışmak içinmi ilkokul üçüncü sınıfta dershanelerde sürtmeye başladı.. güzel bir lise kazanayım diye az mı uğraştı. Sonra okuduğu güzel liseyi kazanmasıda yetmemiş gene dershanelere gitmiş lisede okuduğu yıllar boyunca. En sonunda kapak atmış üniversiteye. Öyle böyle bitirmiş. İsteyecek tabii..
Hatırı sayılır bir okulda ingilizce öğretmeni olan bir arkadaşımla geçenlerde sohbet ediyorduk. Şöyle bir diyalog geçti aramızda. Laf nereden geldiyse onun çalıştığı okula geldi. Çok lüzumsuz bir şekilde “sizin okul gerçekten iyimi o kadar” dedim.. Tabii dedi hafiften böbürlenerek. “SBS’de ciddi yüksek puan alanlar giriyorlar o okula..” “Peki ya üniversiteye sokma durumu nasıl?” diye soruyorum gereksiz işgüzarlık yaparak.. “Hemen hepsi bir üniversiteye giriyor.” dedi gülümseyen gururlu bir ifade ile.. “Yani eğitim iyi bayaa” dedim. Birazda şaşırmış bir ifade ile.. “Evet tabii üst düzeyde” dedi.. “O zaman.. sizin okuldan dershaneye giden yoktur herhalde.” dedim merakla ve mutlu olmayı düşündüğüm cevaba hazırlık yaparak.. Ne dese beğenirsiniz.
“Hayır hepsi gidiyor, hemde birinci sınıftan itibaren….”
Ortam salağı gibi kaldım.. Bunu söylerken de oldukça gururlanarak söylüyordu çünkü. Yani dershaneye gitmeleri ona göre gerekli bir şarttı şimdi ne denirdi ki bu adama. Ama dayanamadan sordum.. “O zaman bu kadar yüksek puanla bu okula girmenin anlamı ne?” Üniversiteyi kazandıran dershane ise ne işleri var bu okulda diye düşünmüştüm çünkü.. Arkadaşım gayet sakin bir ses tonu ve inanılmaz pişkin bir ifade ile. “Dershanelerde test tekniğini çalışıyorlar. Yoksa üniversiteyi nasıl kazanacaklar ki” dedi.. Daha fazla uzatmak anlamsız olacak tı. Farklı dünyaların insanı olduğumuzu anladım. Allah’a şükrettim bu arkadaşla çok samimi olmadığım için. “Hımm anladım” dedim. belki bir ümit ısrarla savunduğu konunun yanlış olduğunu anlar diye ama yok hala bana, yaptığı işin doğru olduğunu anlatan saçma bir gururla bakıyordu. Tatmin olmadığımı anlayınca devam etti.. “Ama okuldaki sosyal faaliyetler çok güzel..” Suratına manasızca baktım “Yani” dedim.. “O kadar yüksek puanla çocukları güzel folklor oynasın diyemi aldınız okula?” Anlamadı sanırım… bir şeyler daha diyecekti ama daha fazla uğraşmadan yanından ayrıldım. İşte dedim memleketimin üniversite mezunlarının bu kadar fil yavrusu olmasının sebebi bu gururlu!, donanımlı! öğretmenlerimiz… Nedenmi fil yavrusu?. Fil yavruları güçlü ve büyük görünürler hatta bir şey sanırsınız onları ama aslında yavrudur işte. Birilerine ihtiyacı hep vardır. Hortumundan dolayı sesi çok çıkar ama o kadar… sadece ses çıkarır, anlamlı bir melodi duyamazsınız..
Eğitim öğretim için çuvalla para alan özel okullar bile dershanelere mahkumken, bizde kalkmış üniversite mezunlarına o kim bu kim diye soruyoruz. Hakikatten saçmalıyoruz. Bu kadar yüksek beklenti olurmu be…

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...