Sayfalar

5 Mart 2011 Cumartesi

Kıbrıs nereye??

Yıllar önceydi.. Kıbrıs’taydım bir iş için, bu iş bağlantım yaklaşık iki yıl sürdü.. Çok sevmiştim o şirin, körpe adayı. Mekanları, evleri heleki Girne, çok sıcak ve sempatik gelmişti bana. Her cumartesi akşamları hemen hemen tüm Kıbrıs ahalisi en güzel kıyafetlerini giyer, kızlar süslenir makyaj yapar, erkekler en yeni jeanini çeker atardı kendini Girne limanına.. Her köşesinden fısıldayan müzik değişik bir tat, değişik bir huzur verirdi insana.. Hiç kimse kimsenin özgürlüğünü kısıtlamaz, rahatsız edercesine bakışlarıyla kimse kişmseyi soymazdı. Arkadaş grupları eğlenmeye, birazda dağıtmaya çıkarlardı o cumartesiler.. Hala böylemidir bilmiyorum ama değişik ve bir o kadarda eğlenceli gelmişti bana o zamanlar..
İşte öyle bir akşamda tanıştım, yıllardır unutamadığım o efsane adamla.. Girne’de ara sokakta taraça misali hafif müzik çalan bir mekana gittik oraları benden daha iyi bilen bir arkadaşımla.. Bara oturduk, içecek bir şeyler söyledik, amacımız biraz kafa dinlemekti ama hemen iki yanımda oturan iki Kıbrıs’lı bağrış çağrış bir diyalog içinde idiler sanırım alkolun etkisi ile.. Bardaki uzun sakallı 60′ına dayanmış adam oralı bile olmuyor sadece tezgahı siliyordu arada piposundan çekip kimsenin yüzüne bile bakmıyordu. Arkadaşıma “kim bu adam” diye sordum.. “buranın sahibi, pek kimseyle konuşmaz sadece servis yapar” dedi.. Baktım olacak gibi değil yandaki arkadaşları ister istemez dinlemeye başladım.. Bir müddet sonra daynamadım konuya ortak oldum. Türklüğü ve Kıbrıslılığı tartışıyorlardı çünkü.. Biri diğerine “Arkadaş bu Türkler geldikten sonra ne olduysa oldu, eskiden böylemiydik” diye isyan ederken, diğeri “birde askerleri çöreklendi başımıza gitmiyorlarki” diyor ve kadehin dibini görürcesine hışımla yudumluyordu içkisini.. Daha fazla dayanamadım.. Döndüm “arkadaşlar pardon istemeyerek kulak misafiri oldum bir şey sorabilirmiyim?” dedim. Yakınımdaki adam kafasını çevirdi hiçbirşey söylemeden baktı ama ben giriş yapmıştım duramazdım ve durmadım.. “Siz nerelisiniz?” diye sordum.. Yine cevap alamadım.. “Neyse nereli olduğunuz önemli değil ama anlayamadığım bir şey var. Tartıştığınız konu Türkler ve Kıbrıslılar. Ama öyle bir ayrım noktasına gelmişsinizki sanki Türkler ve Yunanlılar der gibi olaya bakıyorsunuz. Oysa ikinizde Türkçe konuşuyorsunuz, ikinizde Kıbrıslı olmanın Türkiye için Yozgatlı yada Bursa’lı olmaktan farklı olamayacağını kavrayamıyorsunuz. Sonra askerin gelip başınıza çöktüğünü söylüyorsunuz. Bu kadar çabuk unutmuş olmazasınız, bu kadar nankör olmazsınız. Belki bir takım politikaları yanlış buluyor olabilirsiniz ama nasıl oluyorda böylesi huzurlu yaşadığınız ortamda Türklüğünüzü unutup, veryansın ediyor ve hatta sizi zulumlerin en büyüğünden kurtarmak için canını hiçe sayıp buralara gelen insanların anılarına bile saygısızlık yaparcasına, asker buralara çöreklenmiş gitmiyor diyebiliyorsunuz?” dedim dahada devam edecektim, konuştukça hiddetleniyordum ama bardaki esrarengiz adam yaklaştı ve bana küçük bir bardak likör ikram ederek “sen nerelisin” dedi olaganüstü sıcak bir ses tonuyla.. Öyle bakakaldım. Sonra yandaki adamlara “hadi içkiniz bitti defolun buradan” dedi.. Adamlar kalkıp gittikten sonra adam kendinede bir içki alıp tam karşıma geldi. Şaşırmış arkadaşıma bakıyordum. Ne de olsa kimseyle konuşmaz demişti.. Ama adam öyle kararlı geldiki, sessizce dinlemeye başladık..
- Bak delikanlı, belliki buraların yabancısısın. Ben 1950′den, son çıkarmaya kadar hep mücadele ettim. Ailemi kaybettim. Yaralandım.. Şimdi buralarda böyle yaşıyorum. Tüm olan biteni anlatmak için nerelere gitmedim, nerelere başvurmadımki. Ama dünya burada olan her şeye kapatmış kendini.. Duysa da, inansa da olduğu gibi yatıyor kulağının üstüne.. Buraya kadar tamam. Olabilir dedim bizi niye haklı görsünlerki, onlarında hesapları vardır elbet. Amaa… Benim halkım, özgür yaşasınlar diye mücadele verdiğim insanlarım, uğurlarına hayatımı çarçur ettiğim insanlarım, şu yakın tarihini unutunca, yapılanları anlamayınca, nankörleşmeye başlayınca… işte buraya kapattım kendimi.. Lanet okudum, kızdım, anlatmaya çalıştım herkese, ama olmadı. Şimdi senin çıkışını görünce çok etkilendim.. Yıllardır bu barı işletirim ve şimdiye kadar hiç böyle bir çıkış görmemiştim. Sevdim seni delikanlı ama buralarda değil daha büyük yerlerde anlatılmalı bunlar. Halk kaybediliyor. Türklük falan hikaye, kimsenin umurunda değil. Palazlandılar, kendilerini birşey sanar oldular. Kendi kendilerine yeteceklerini sanıyorlar. Kaldıki öyle bile olsa Türklüklerinden vazgeçiyorlar. İşte bunların anlatılması, gösterilmesi lazım. Yoksa Kıbrıs kaybedilecek hatta yeni bir düşman bile olabilir…” dedi. Sonra durdu birden. Çıkarmadan önceki savaş günlerini anlattı epey bir zaman.. O kadar etkilenmiş, o esrarengiz adama o kadar hayran olmuştumki, gık etmeden dinledim onu sabaha kadar.
Bu esrarengiz adam bunu yıllar önce anlatmıştı, şimdi hangi kanala baksam bir yürüyüş bir çığlık görüyorum Kıbrıs halkı hep beraber “Defol asker”, “Elini çek Türkiye”diye bağırıyor. Gözümün önünde o bardaki adam, içim burkularak izliyorum.. Sonra katliam köylerinden birindeki başka bir adam geliyor gözümün önüne, çocuğu ve karısını canlı canlı toprağa gömdüklerini ve elleri ile kazarak çıkardığını anlatırken gözünden akan yaşları düşünüyorum.. Sonra şehitlikte yatan o kadar aslanı düşünüyorum. Sonrada televizyonu kapatıyorum, daha fazla katlanamıyorum…
Kıbrıslı Türkler davalarında haklıda olabilir.. Ama bu kadar vicdansız olamazlar. Kendi insanlarına defol derken kimlere buyur dediklerini fark etmemiş olmazlar. Ben o halkı çok sevmiştim, şimdi gözlerde o nefreti gördükçe irkiliyorum…

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...