40 yıl sonra da olsa bitmeyince bitmiyor işte... (2'nci bölüm)
40 yıl sonra da olsa bitmeyince bitmiyor işte... (1'inci bölüm)
Kadın göz yaşları içinde ağrılarına aldırış etmeden meraklı gözlerle doktora bakıyordu.. Doktor kadına yaklaştı elini omuzuna koyup yavaşça yerine yatırdı.. Gülümseyerek "merak etme senin iyi olduğunu görmeden ölmeye niyeti yok" dedi..
- Hastaydı neden kabul ettiniz böyle bir durumu?? diye haykırdı kızgın bir ifade ile..
Doktor;
- Böbreğinin sağlam olması, uyumlu olması ve bir de gönüllü olması önemli.. Bunların hepside tamamdı bu sebepten sorun yok merak etmeyin..
- Ama hangi arada...? Tamam anlaşıldı durum hemen görmek istiyorum, beni ona götürün... diyor bir yandanda doğrulmaya çalışıyordu.. Doktor "tamam sakin ol, henüz değil, ikinizinde toparlanmanız gerek biraz." Kadın çaresiz uzandı yatağına.. usulca "Beni yalnız bırakın o zaman" diyebildi.. Herkes çıkmıştı odadan. Gözünü tavana dikti.. Başlangıçtaki sinirli yüzü gevşedi hafiften tebessüm ederek "Allah'ım beni sınıyormusun? Bu adamı neden gönderdin bana. İçimde öldürdüğüm duygularımı, aşkımı, hislerimi nasıl canlandırmamı istiyorsun bu saatten sonra.. bana yol göster.. Nasıl davranmalıyım.. Eğer sınıyorsan, kaybettim tamam teslim oluyorum ama sana yalvarıyorum O'na da bir şans ver.. Artık onsuz olamam." Bu duygularla uykuya daldı..
Saatler sonra gözlerini açtığında yanı başındaydı ona yeni bir hayat vermiş olan adam..
- Neden yaptın böyle bir şeyi?
- Yaşamanı istedim hiç bir yere ve hiç kimseye bağlı olmadan..
- Ama ne zaman hangi arada yaptın bütün bunları?
- Ne önemi var ki
- Önemi var çünkü kendini suçlu hissetmeni istemiyorum.. Bir diğer konuda kendimi borçlu hissetmek istemiyorum..
- Borçmu?? Sana borç vermedim ki hediye ettim.. dedi gülümseyerek ve devam etti..
- Seni ilk diyaliz makinesine bağlı olarak gördüğüm zaman verdim kararımı.. Hemen o gün gerekli tahlilleri yaptı doktor ve uygun olduğumu söyledi, en son diyalize geldiğimiz gün de ameliyatı derhal yapmaya karar verdik ama küçük bir oyun yaparak.. sana sorsaydım kabul etmeyeceğini biliyordum, biraz emrivaki oldu ama başka çare bırakmadın ki..
- Sen de hastasın... Ama ben senin hastalığını bile bilmiyorum daha.. Hiç anlatmadın hastayım dedin hepsi bu kadar.. Ne hastasısın sen?
- İnan bana hiç önemi yok.. Şu an senin yanında olmak, elini tutmak ve bir parçamla da olsa hep seninle olacağımı bilmek yetiyor bana..
Adam kadının elini avucunun içinde sıkıca tutarak başını yavaşça kadının yatağına koydu ve öylece kaldılar..
Hastaneden çıkacakları gün ikiside çok sabırsız ve heyecanlıydılar. Orada geçirdikleri gün birbirlerine öylesine alışmış öylesine kenetlenmişlerdi ki, hastanedeki tüm personel onları konuşuyor hatta ziyarete gelip tanışıyorlar, dertleşiyorlar, uzun sohbet ediyorlardı.. O gün şimdiye kadar yapamadıklarını yapmaya karar vermişlerdi. Gençliklerinde buluştuklarında sahilde oturur geçen teknelere bakarlardı.. Kız "bir gün bu teknelerin biriyle açılıp tüm sahili dolaşalım hatta teknede evlenelim" derdi her buluşmalarında. Adam da sözler verir, birazda süslerdi kızın hayallerini.. İşte bugün bir tekne ile tüm sahili dolaşmaya karar vermişlerdi..
Tekne sahilden uzaklaşırken ilk defa birbirlerine sarılmış uzaklaşan sahili izliyorlardı, sanki 40 yıl gençleşmiş, 40 yıl önceki genç kızla genç adama dönüşmüşcesine.. O gün belkide en az konuştukları gün oldu, sarmaş dolaş izlediler sahil boyunu, mutluluklarını martılarla paylaştılar sadece... Hiç kimseyi ve zamanı umursamadan, yarınları düşünmeden, tıpkı bir kelebek misali yaşadıkları günü hayatlarının en güzel günü sayarmışcasına, yaşanan her günün bir ömre değecek kadar değerli olmasını istermişçesine... Akşam dönerken adam sessizliği bozdu..
- Bu akşam eve gitmeyelim, sokaklar bizim, şehir bizim, hayat bizim... Bırakalım kendimizi hayatın içine hadi..
- Tamam artık.. dedi kadın..
- Anlıyorumda biraz haddimizi bilelim istersen.. eve gidelim evdeki hayatta bizim.. Beraber olduğumuz yerin önemi yok.. Ama yoruldum.. Hadi eve gidelim..
Günlerin artık önemi yoktu onlar için.. Sadece yaşıyorlardı hiçbir şeyi düşünmeden.. Ama bir gerçek vardı kaçamayacakları.... Adam gerçekten hastaydı... Her geçen gün biraz daha güçten düşüyordu.. fark ettirmemeye çalışıyordu ama tüm vücudunu saran kanser mutlaka bir gün alacaktı onu sevdiğinin yanından.. Tedaviyi ret ederek gelmişti sevdiğinin yanına.. Artık gücünün tükendiğini saklayamıyordu.. Kadında farkındaydı bunun ama çaresizdi..
Bir gece aniden rahatsızlandı adam.. hemen hastaneye kaldırdılar ama doktorlar yapılacak bir şeyin olmadığını evde dinlenmesi gerektiğini söylediler.. İhtiyar karı koca evlerinde ölümü bekliyorlardı çaresizlik içinde ama genede mutluydular birbirlerine büyük bir aşkla bakıyor beraber geçirdikleri her anın keyfini yudumluyorlardı, hiç bitmeyecekmiş gibi..
Bir gün... Adam kadını yanına çağırdı.. Göğsüne yattı ve hiç konuşmadan dinlemesini istedi.. Kadın baktı gözlerine adamın, dinliyorum dercesine..
- Seninle kısacık gibi görünen ama bir ömre sığacak bir hayat yaşadım.. Şimdi olmak istediğim yerdeyim.. Kollarında.. Gidiyorum artık... Biliyorum.. Her yalnız uyandığın sabah elini böbreğinin üstüne koy ve kapat gözlerini ben yanıbaşında olacağım.. Görüntüm olmasa da, senin içinde bir canım artık.. Sonsuzlukta seni bekleyeceğim, sana olan aşkım sana güç verecek ve bundan sonra iki kişilik yaşayacaksın.. Biliyorum... dedi ama birden kasıldı, kadın aldı kucağına adamı, "Aşkım" dedi sadece.. Adam tekrar kasıldı, kadına son kez baktı gülümseyerek.. Son bir güçlede olsa doğruldu, mırıldanarak.."bana aşkım dedin". diyebildi kadının elini sıktı, gözlerine baktı ve gülümseyerek son nefesini verdi.....
Tam 40 gün olmuştu.. 40 yıl sonra gelen büyük aşkı 40 gün yaşatmıştı kadına.. Ama yaşadığı 70 yıldan daha değerli ve anlamlı bir 40 gün... 40 yıl sonra gelmiş 40 gün sonrada gitmişti.. Kadın artık her sabah uyandığında yataktan kalkmadan elini böbreğinin üstüne koyuyor, sevdiği adamı yanıbaşında hissediyor hatta onunla dertleşiyor, bazende kavga ediyordu.. Nedensiz bir huzur vardı içinde zaman, mekan önemini yitirmişti.. Sanki kocasını küçük bir seyahate göndermiş gibi bir gün ona kavuşacağını biliyordu...
Kadın 83 yaşında öldü, ani bir kalp krizinden.. Hiç kimse bilemedi ölüm nedenini... Öldüğü zaman basamaklardan çıkmaya çalışıyordu... Yıllar önce ilk ve son aşkını gördüğü basamaklardan. Kadını adamın mezarına gömdüler... Vasiyet etmişti çünkü.. Buluşmuşlardı, sonsuzluğa el ele çıkmak üzere... Mezar taşına torunları; "Bir aşk hikayesi yaşandı ve şimdi bilinmez bir yerlerde yaşanmaya devam ediyor" diye yazmışlardı... Çünkü onlar da anlamıştı ki gerçek aşklar ölümsüzdür...
6 yorum:
40 yıl sonra...bugün diyorum ki elimi tutarken hala yüreği elinde atan bir sevgilim olduğu için çok mutluyum..geçen zamanda çok şey değişti,artık insanlar daha çabuk yaşlanıyor,topraklar daha verimsiz.herşeye rağmen tek şey onunda yanımdayken söylediği gibi bana olan sevgisi.belki artık ellerimi tutamıyor ama biliyorum ki her gece avuçlarımda çarpan yürek onun ki...azralya
Bugünden farklı olan neki... Bide bunu sana hissettiren kim olaki:)
ben birine hissettirmiş olamazmıyım :))azralya
bak bu gilginç olurdu.. onun hissettiklerini bilmek ama bir şey hissedememek.. Yada hissedip kendine saklamak..
Keşke diyecektim ama neyse alternatifler bitmez... Bu kısa film için teşekkürler.
Sen deseydin genede..:)
Yorum Gönder