Dolaşıyordum İstanbul caddelerinde vitrinlere bakarak, daha doğrusu vitrin camlarını kaplayan uçuk indirim rakamlarına. Sonra geçirdim içimden; İnanmalımı bunlara, doğrumu bütün bu yazılan indirim oranları, çokmu önemli sanki ihtiyacımız olmayan bir şeylerin indirilmiş olması, neden herkes herşeyi gözümüze sokarki, neden illaki dikkatimizi çeker bizi ilgilendirmeyen her şey..Sonra girdim küçük bir dükkana, ayakkabı almaktı niyetim ama alamadan çıktım, kendimi kandırılıyormuş hissettim. Çünkü satıcı gözümün içine bakarak yalan söylüyormuş gibi geldi..Onca ilanı vardı oysa, indirdik indirdik diye bağırıyorlardı her yerde, ama ben tam tersi sanki her şey yalanmış gibi alacaksam da vazgeçiyordum almaktan, yani tersine bir şeyler işliyordu beynimde. Olması gereken almayacaksam da almaktı ama hayır ben almak istediğim halde alamıyordum.
O kadar yılmışım ki gülen gözlerle bize bir şeyleri anlatmak yada ikna etmek isteyenlerin aslında bizi hep kandırdıkları gerçeğini görmekten.70 li yıllarda karaborsa vardı para vardı mal yoktu, aslında malda vardı ama satmazlardı, zam gelir öyle satarız diye saklardı mallarını küçük beyinli esnaflar. 80' li yıllar kıpırdandık biraz biranda her şey oluverdi dünyanın her yerinde olan her şey bizde de olmaya başladı. 90' lı yıllar tüketim toplumu olmaya doğru koşarcasına gitmeye başladık ve 2000' li yıllar artık sadece tüketiyorduk hemde çok hızlı, hatta üretmek isteyenleri neredeyse çok büyük suç işliyormuş gibi vazgeçirmeye çalışarak tüketiyorduk. Aslında kendimizi tükettiğimizin farkına varamadık bir türlü.Kapitalizmin kölesi olmuş sadece kazanmayı ve anlamsızca harcamayı sever olduk.İş bulduk ve kazancımızın çok büyük bir kısmını belkide ihtiyacımız olmayan ama birilerinin bize dayattığı mallara harcadık. Hep eğitime kızdık her şeyin başı eğitim dedik ama eğitilmeye de inanılmaz direnç gösterdik. Gözümüzün içine sokulan ilanlar gibi yaşadık her şeyi. Gün oldu 1 çuval kömüre oyumuzu sattık, gün oldu küçücük vaatlere geleceğimizi teslim ettik. Suçluyla suçsuzu ayırt edemez olduk. Birileri nasıl dayatırsa onun peşinden gittik. Kendi kendimize yorum yapamadık, sadece ilanlardaki yazılanlardan ibaret sandık hayatı.
Hala geçerim o caddelerden ve her vitrine yapışmış ''indirdik'' yazılarını gördükçe yüzümdeki beliren tebessümü durduramam..
Size dayatılanlara değil kendi tercihlerinize yönelmeniz ve hayatı doğru yorumlamanız dileği ile...
2 yorum:
Ben oyumu bir çuval kömüre satmadım kendi isteğimle verdim :) Yani bütün oylar kömür uğruna gitmiyor önce bunda bir anlaşalım sayın blog yazarı;)
Ve insanlar birilerini iyi kandırabilmek için eğitim bile almaya başladı..Bankadan sizi 50.defa arayan kişiye küfretseniz hala kaldığı yerden bir şey yokmuş gibi konuşmaya sizi ikna etmeye (çalışmaya) devam ediyor...
İyi malın reklamı olmadı eskiden.Şimdi insanın bile reklamı oluyor..Üstelik reklamın iyisi kötüsü de yokmuş bunu öğrendik..Tüketim vazgeçilmezimiz(!) oldu öyle ki bir birimizin iyi niyetlerini bile kullanıp tüketir olduk hiç acımadan..
Öyle işte..Okumadığım çok yazın varmış bu gün bir kaçına baktım böyle ...
Selam ve dua ile...
Bir çuval kömüre satanların olduğu bir ülkede senin oyunu satmamış olman pek bir şey ifade edemiyor maalesef :) Kendini yönetecekleri donanımnlarına, becerilerine bakmadan vaatlere göre seçiyorsan eğitilmiş olsan ne olur ki..
Daha çok var okuyabileceğn. Sen iyi bir okuyucusun :) Ama yazdıkça sanki coçmuşuşmuyum ne.. :)
Çok teşekkür ederim..
Yorum Gönder