Önce heyecan başlar. Sonra arzular canlanır. En sonunda gönüller ve hayatlar birleşir. Tamamlandı sanılır hayatın evrelerinden biri. Tamamlanacak bütünün bir kademesi daha geçilmiş olur sanki. Sonraki kademeye geçiş süreci sancılı olur. İki kişi bir bütün olması gerekirken zamanla uzaklaşan iki ayrı parça oluverir. Bazıları eksik yanını tamamlamak ister, bazıları etrafında olmasını görmek. Bir kısmı idareten yaşarken, diğerleri alışamaz ve en başa döner. Heyecanlandığı ana... Ama bu sefer heyecanını ve güvenini yitirmiş olarak. Yarım kalanların yanına bir yenisi daha eklenmiştir. Sonra belki yeniden...
Sonraki nesil, öncekilerden devraldıkları yarım hayatı devam ettirerek tamamına ulaşmak isterler. Ama hiç bir zaman bitmez, hiç bir zaman tamamlanmaz. Tamamlanmamalı çünkü. Devralınan hayatın üstüne çokça yarım işler ekleyerek devam eder gider ve en sonunda kalan bölüm hep bir sonraki evrene havale edilir. İlahi adalete biraz da... Ama ya yoksa. Ya ilahi adalet derken kendimizi kandırmışsak. Ama olsun yarım kalan her şeye sebep olanların hesabını soracak bir yer mutlaka var... olmalı. Yoksa sürekli yeniden başlamak gibi bir cezayı hak edecek ne yapmış olabiliriz ki...
Bir elmanın yarısı diğer yarısından ayrılmıştır ama o elmayı bir daha bütün elma yapmak mümkün değildir. Bütünden ayrılanı tekrar bütün yapamıyorsak alakasız iki parçadan bir bütün yapmaya çalışmak ne kadar akıllı işidir... ? iki insandan bir bakış yakalamaya çalışmak için uğraşmak yerine bakış zenginliğini kavrasak neden olamıyor ki. Neden hesapsız yaşamak varken hep bir hesap peşinde koşarız ki. Hep böyle yaparak neden her işimizi yarım bırakırız ki.
Ve sonra... Yanan ciğerler, sönen ocaklar, hüzünlü bakışlar ve aşkın acı tarafı...
Aslında hep yarım kalan hayatlar... Yarım kalan taraflar... Yarım yamalak yaşanan her şey ya da hiç bir şey...
16 yorum:
Yarım kalan hayatlar yanında bir de hayatları ellerinden alınan ve başka bir hayatı yaşamak zorunda bırakılanlar var..İsteyerek ya da istemeyerek; iyi niyetle ya da bencillikle sebebi her nasılsa kendi gibi olarak var olabilecekleri hayatları yerine istenileni yaşayan hayatlar...Karışık oldu ama hayatta zaten olabildiğince karışık..
Bir elmanın iki yarısı bir birinden ayrıldığında elmalar zamanla kararmaya başlar ve çürür gider..Artık sonrası toprağa karışıp belki de başka bir meyve olarak tekrar dirilir..bilinmez...
Yarım hayatları bilmem de kendi hayatlarını yaşamayan çok insan tanıyorum..İlahi adalet tabi ki bir gün tecelli edecek ama bir tek yaşamı bile kendi olarak yaşayamamış olanların duyguları ne olacak bilemiyorum.Dünyaya geri dönüş olmayacak sonuçta..Ne yaşadıysan kâr sanki yanına...
Hoş gelmişsiniz blogunuza, umarım yazılarınızın devamı gelir..Tam da dutluk olacaktı buralar iyi yetiştiniz...
Saygılar..
İşin acı tarafı yarım elmalar çok geç anlıyor bütün olamayacaklarını... İş işten geçmiş oluyor bu arada.. Ya yarım yamalak sürüp gidecek hayat, yaşanmamışlıklar sırtta, gönülde yük olarak kalacak ya da ayrılıp başka yarımlardan bütün olunmaya çalışılacak.. Bu arada kaç insan hayatının ışığı sönecek belli değil. üstelik asla diğer yarımın bulunmama ihtimali yüksekken...örselenmiş hayatlar mezarlığı gibi yeryüzü..
Sevgili pabuç ve kahve telvesi;
İnanılmaz güzel tamamlamışsınız yazdığım yazıyı. Maalesef o kadar çok ki istemediği hayatı yaşayan veya yaşadığı hayatı istemediği şekilde yönlendirilen... Umarım zamanla kavranır yaşamanın gerçek değerlerinin ne olduğu. "Sadece yaşamış olmak için yaşamaktansa bir ağaç olmayı yeğlerim" diyen şair gibi olmadan...
Teşekkürler...
Böyle yazıları okuyunca umutsuzluğa kapılıyorum, bence buna hakkınız yok.
İki yarımdan bir bütün değil bütünden fazlası olur, kestiğiniz yarımları üst üste koyarsanız görürsünüz bunu. Amacınız homojen bir bütüne dönüşmek olursa yanılıyorsunuz işte, önemli olan o iki yarımın yarım olarak kalarak ama birlikte hayatı anlamlandırabilmek olursa sarsıntılar daha az olmaz mı ilişkide? Sorun şu ki belki bu hayatta uyuşacabileceğimiz kişiyle karşılaşmadan ölebiliriz, ama umutsuz olmalı mı?
N. Narda;
Haklısınız okuyunca biraz umutsuzluk var gibi yazıda ama aslında biraz hayatın içinden bakarsanız tam tersi yeşermeyi bekleyen umutları da görebilirsiniz.
Bütün olmak aynı olmak olmamalı demeye çalıştım. Ama çoğu kişi bu hataya düştüğünden algıda farklılıklardan dolayı kıyametler kopuyor tüm ilişkilerde yada yaşanan bir çok şeyde.
Asıl sorun uyuşulacak kişiyi bulmak değil, uyuşmazlıkların olabileceğini bilerek yaklaşmak ve bir de yaşanılan hayatın nasıl yaşanmasını gerektiğini yaşayan kişinin tercihine bırakmak. Kısıtlanmalarla başlayan bir nevi tutsaklık anlayışı içinde yetişen toplumlar özgürlüğün değerini anlayana kadar işi işten geçmiş oluyor çünkü...
Asla umutsuz olmayın. Umut varsa gerçekleşmeyecek hiç bir şey yoktur...
biraz mı? o halde çok kapalı yazmışsınız :)
..uyuşmazlıkların olabileceğini bilerek yaklaşmak... doğru, ama iki tarafın da kendini iyi tanımış olmaları gerek, böyle bir karşılaşmada. Olgunluk gerek bir bakıma.
İkili ilişkiler dışında ise hayat zaten ölümle kayıt altına alındığından çok da takmamak lazım.Sanki:)
Peki takmayalım o zaman:)
yapabilen varsa örnek alacağım, o bakımdan:)
Takmamayı yapabileni kast ediyorsanız biraz zor bulursunuz yok eğer aynı pencereden bakmayı başarabilenleri arıyorsanız sanırım bu gezegende bulamayacakasınız... Ama siz gene de takmayın :)
hayatı kafaya takmamak demek istemiştim ama sen gene su koyverdin, ne yani bulamayacak mıyım "ruh eşimi", sende kronik bedbinlik gördüm haberin olsun :p
bahar hediyem olsun :p
http://www.youtube.com/watch?v=mLtk7jShl34
O gördüğünüz bu yazıdaki ben.. yani hayal dünyası.. bir başkasında bambaşka biriyle karşılaşabilirsiniz... :)
Ruh eşinizi aramak yerine serbest bıraksanız ya duygularınızı.
Ayrıca kafaya takılmayacak şeyin hayat olduğunu anlatmaya çalışıyorum zaten. Siz ne anladınız ki...? :)
valla ben yazarı yazdıklarından tanırız diyen gruba dahilim :)))
şimdi oradaki ruh eşi ibaresi, tırnak içinde. Buradaki eş ikiz anlamında değil, uyumu yakalamış bireyler anlamında:) Aramıyorum ki, aradığımı kim söyledi:)yeni slogan şu: relax and free :p
:)) inanılmazsınız. şimdi bu ruh eşini ciddi ciddi açıkladınız mı yani...
e ne diyelim.. mevsiminden önce yenen karpuz ya kelektir ya melez... :)
o zaman son olarak slogana ilaveten... I'm always relax and free...
Öyle ya da böyle geçiyor hayat be haci..
Elmalar hep yarım ve biri onları çuvala koymuş karıştırmış sonra ara dur diğer yarını..Bulabilene aşk olsun :)) Zaten ne geldiyse başımıza bu elmadan gelmedi mi (rivayetlere göre) Allah'tan elmayla işim olmaz;kiraz ve erik yeter de artar bana :)Ben erik severim onunda yarısı diye bir şey yok at ağzına katur kutur ye gitsin ;) Gerçi kirazların eşleri oluyor ama onlarda çocukken kulağımıza küpe yaparken aranıyordu ...
Öyle işte;bu kadar ciddi yazı yazarsan ben de gelir böyle yorum yaparım ama :)
Aramakla geçmez ömür, karşına çıkacak güzelliklere bakacaksın elmanın mı armudun mu yarısı diye incelemeyeceksin :)
Kovulmadan gideyim..Beni özleyin zira benim gibi konuyu sulandıran kimse çıkmaz bloglardan kıymetimi bilin :p
Tamam çıktım..İyi hal üzere kal blog sahibi aman ha gezdiğin yerlerde takılıp düşme ;)
baktım algıda ne seçicilik yapmışım diye ama bulamadım, havalardandır, yaparım bazen deyip geçtim.
Bir önceki arkadaş noktayı koymuş vallahi.
Yorum Gönder