Sayfalar

5 Ekim 2011 Çarşamba

Çeşme başı...

Ak düşmüş saçlarına, göz kenarları çatlamaya başlamış, bakışları buğulanmış, alnı kırışmış, yüzündeki tebessüm bile bi dolu işaretle dolmuş ama sıcaklığını kaybetmemiş. Heyecan derseniz ilk günkü gibi. İlk defa hayran olduğu şarkıcının konserine gidercesine, havalar ısınmaya başlayınca külahta dondurmayı yemeye başlarmışcasına heyecanlı.

Yıllardır gelmediği, görmediği topraklarına doğru yol alan, kamyonetten bozma kasası sonradan kapatılmış arabanın arkasında seyrederek gidiyor, uçsuz bucaksız yeşillikleri. Bıraktığı gibi bulacağını sanıyor. Umutsuzluğa kapılma duygusu yok içinde ama arada bir içinin titrediğini hissediyor. Araç gürültülü bir frenle durdu. Şoför kapıyı açıp arkaya doğru eğildi ve tekerleğe bakarak astı suratını. Kapıyı sertçe vurarak indi. Arkadaki yolcularda boşalttılar aracın kasasını. Lastik patlamış. Denk gelmiş, çeşme kenarında patlamıştı lastik. Şoför lastikle uğraşırken gül yüzlü ihtiyar, çeşmeden avucuna aldığı buz gibi suyla yüzünü yıkadı, kana kana içti doyumsuz lezzetteki suyu. Kenar taşına oturdu, daldı etrafı seyretmeye. O çeşmenin başından kimler gelmiş kimler geçmişti. Eski ama temiz bir çeşmeydi. Yöre halkı çeşme diyordu ama aslında olukla desteklenerek suyun akışının düzenlendiği bir pınardı.

Şoför lastiği değiştirip haber verdi. Seslendi yolculara, Birer birer binmeye başladılar aracın kasasına. İhtiyar adam çeşmeye doğru eğildi, yüzüne su serpmek, ferahlamak ve buz gibi suyundan biraz daha içmek için. Ama çeşmenin üstüne yığıldı kaldı. Kalbi ona oraya kadar izin vermişti. Hemen müdahale ettiler ama ihtiyar orada son nefesini vermişti bile. Yüzündeki sıcak gülümsemesi ile hemde...

Köyüne iki kilometre kala küçükken su almak için geldiği çeşmenin başında can vermişti. Kırk yıldır gelemediği topraklarına, memleketine, doğup yeşerdiği yerlere dönüyordu ama sadece çeşmesine kadar gelebildi. Daha da ileri gitse belki yaşayacağı hayal kırıklığı onu daha kötü öldürecekti. Çünkü köyünde yaşayan hiç kimse tanıdığı bildiği değildi. Ahırlarında inekler, kümeslerinde tavuklar, bahçelerinde ekinler yoktu. Zaten herkes terk etmiş, bir kaç aile dışında köyde yaşayan kalmamıştı. Ancak yazları onbeş yirmi günlüğüne uğrar olmuşlardı. Orası köy değil, yazlık mesire yeriydi artık...

İşten güçten fırsat bulamamış, tam kırk yıl hiç gidememişti. Her yıl gitmek için fırsat yaratmıştı ama gidememişti bir sebepten. Çocukları zaten hiç istememişti. Görmedikleri, bilmedikleri toprakları hiç sahiplenememişlerdi. Bütün itirazlara, doktorların "gidemezsin, kalbin dayanmaz" ikazlarına rağmen. Karar verip yola çıkmıştı. Kalp hastasıydı ve ne olursa olsun ölmeden köyünü bir kez daha görmek istemişti. Ama sadece çeşmesini görebildi. Onu da hatırlayamadı, anlayamadı. Bilemezdi ki anası tam yetmişbeş sene önce o çeşme başında doğurmuştu onu...

12 yorum:

gelibolu17 dedi ki...

Zaten herkes doğup büyüdüğü toprakları,buralar bize yetmiyor,rızkımızı kazanamıyoruz diye terkettiği için,yatırım yapılmadığı için o yerlere orda yaşayan insanlar doğduğu yerleri terketmeye zorlandığı için o güzelim yerler köy olarak kalmıyormu? Yada zamanında köylerini,sahillerini yabancılara sattıkları için oraların sefasını hep başkaları sürmüyormu?Sonra işte öyle yazın 20 günlüğüne bir aylığına gelebilen gelir,gelemeyen gurbet ellerde burnunun direği sıla hasretiyle sızım sızım sızlayarak yaşamına devam eder...

Son olarak hikaye çok güzeldi,emeğinize sağlık,teşekkürler,sevgiler...

Pabuc dedi ki...

Doktorların "gidemezsin, kalbin dayanmaz" sözünü dinlemeyip gitmiş..Demek ki çok uzak bir yerdeymiş köyü ve ikaz etmişler dedeyi..Ama o dinlememiş..Bak işte canından olmuş..Onca yola dayanamamış yüreciği,ben de heyecandan öldü sandım...ah be dedem neden dinlemedin sanki doktorları bak işte ne oldu değermiydi be dedem...

Not:Böyle bir hikayenin gerçekliğini düşünmek istemiyorum...

Not'un Suyu: Köyle köylükten çoktan çıktı bazısı evet terk edildi bazıları da modern köy olup aslından uzaklaştı...

Notun Suyunun suyu:Kesinlikle yazının vermek istediği ana fikri aldım biline ve yapılan yorumlarımdan salak olduğum çıkarılmaya...

Saygılar..

gelibolu17 dedi ki...

Haddim olmayarak bir şey soracağım,e be kadın madem haddin olmadığını düşünüyorsunda niye soruyosun diye düşünen adsızlar olacağı için böyle bir giriş yaptım :)
kadın söylemezse çatlayacağı için haddi olmasada söyler bazı şeyleri,,,şimdi iyice meraklandılar bak ne diyeceğim diye :)

yaw sevgili nutukçu senin blogunda iki yazının arası neden 5 kilometre?

aynı şablonu bende yemek bloguma uyguladım bugün (kesinlikle yemek blogumun reklamını yapmıyorum ey adsızlar,orayı nutukçu zaten biliyor:)
böyle değil,seninkind ebir gariplik var,2 yazı arası 5 kilometre yoruluyorum haberiniz olsun,hani yani vaktim yok sevgili gelibolu bakamıyorum dersenizde eğer onada verecek bir cevabım var:

eğer şifrenisi verirseniz seve seve bakarız,yardımcı oluruz :)
blogunuzun başına bir şey gelmeyeceğinide garanti maranti deriz,çek senet imzalarız :)

Volkan DENİZ dedi ki...

@gelibolu 17;
Bu hikaye bir Karadeniz köyünde geçiyor. Belki de ülkemizin en güzel bitki örtüsünün olduğu bölge ama maalesef sahipsizlikten yok olup gidecek. Sahip çıktığını sananlar da iyi para verilirse satıp gidecekler. Bizde içimiz yana yana izleyeceğiz gelişmeleri. HES yapalım, değerlendirelim derken iklimini de bozacağız sonra da dünyanın maskarası olacağız. Elimizdeki nimeti değerlendiremediğimiz için.
İki yazı arasındaki boşluğa gelince, hiç fark etmemiştim bu kadar boşluk olduğunu. Sebebini de bilmiyorum, sanırım format öyle. Ben açıkçası çok da özen gösteremiyorum şekline ama sanırım öğrenmem gerekli. :)
Bu arada reklam yapabilirsiniz, hiç bir sakıncası yok. Merak etmeyin hiç kimse yanlış anlamaz.. :)
Şifremi veririm tabii ama çok uğraştırmayayım sizi durup dururken.. :)
Sevgiler, teşekkürler...

Volkan DENİZ dedi ki...

@pabuç;
Adam İstanbul'da yaşıyor köy Karadeniz'de. Öleceğini biliyordu zaten ama zamanlaması iyi olmadı. Belki de en doğrusuydu bilemiyorum ama mutlu öldüğüne eminim.

Bu yazı bir başlangıç yada küçük bir mesaj. Anlayan çok vardır eminim. Ama Karadeniz köylerinin ve bitki örtüsünün, derelerinin yok edildiğini gördükçe zaten hepimiz defalarca ölüyoruz.

Dip not:
Ben senin yorumlarından anlıyorum neyi anlayıp neyi anlamadığını merak etme, rahat ol. Kulağını neresinden tutarsan tut ulaşacağın kulak gerçeği değişmez.. :
Sevgilerle teşekkürler...

gelibolu17 dedi ki...

format öyle değil sevgili nutukçu,çünkü dediğim giib aynı bu şablonu yemek bloguma koydum hatta bakabilirsiniz madem reklam yapmak serbest http://gelibolu17-midedenkalbe.blogspot.com iki yazı arası sizinki gibi 3,5 kilometre değil :)
Çok uğraşılacak bişeyi yok inanın seve seve yaparım,uğraşacak olsam teklif etmezdim,bi bakıp çıkıcam sadece :)

şifreyi ve kullanıcı adınızı yoruma bırakabilirsiniz yorumlarım onaylı,yayınlamam...hem gelmişken belki kuşburnu çayıda içersiniz :)

Volkan DENİZ dedi ki...

fena bir çalışma yapmamışım. Biraz uğraştım 5 kilometreden 3.5 kilometreye düştü. Biraz daha uğraşırsam hallederim belki. :)
Ben sizin oralara hep uğruyorum ama kadın kadına öyle derin muhabbettesiniz ki, geldiğimi anlayamıyorsunuz bile ben de kenardan çayımı içip gidiyorum :)

gelibolu17 dedi ki...

:) 3-5 ne farkederki,hala mesafe uzak,burdan bakınca öyle gözüküyor en azından :)Siz bilirsiniz,ısrarı hiç sevmem,teklif var ısrar yok :)
ama teklifim her zaman geçerli dostane hemde...afiyet olsun geceniz hayrolsun,,,şimdiden hayırlı cumalar,selamlar

Volkan DENİZ dedi ki...

Çok teşekkür ederim. Teklifinizin dostane olduğundan hiç şüphem olmadı zaten. :)
Size de hayırlı geceler...

Adsız dedi ki...

Hiç bir şey bıraktığımız gibi değil döndüğümüzde. Bir gün bizim çeşmemizde içecek su bile bulamayabiliriz son nefesimizi vermeden önce.

Volkan DENİZ dedi ki...

kalemzade, yeni formatın hoş ama biraz zorlayıcı olmuş sanki. Yoruluruz biz öyle alengirli şeylerden.
Bıraktığımız gibi olmasa da bozulmasa iyi olurdu ama :)

Adsız dedi ki...

Yeniliklere açık olmak lazım :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...