-Tamam, anlaşıldı durumunuz bizim için uygun ama biz sizi sonra arayacağız.
- Sonra derken ??
Tabii cevapsız kalan bir soru ve buruk bir şekilde iş başvurusundan dönen bir adam.
Üniversite mezunu, askerliğini de yapmış. Kapı kapı dolaşarak iş başvurusu yapıyor. Nedense her yer sonra arayacağız diyor. Geçmiş 10 gün , 1 ay.. çıt yok. Dayanamıyor gidiyor başvurduğu işyerine.
- Haa tamam hatırladım. Ama o işe biz başkasını aldık..
deyiveriyorlar umursamaz bir tavırla. O başkası kim sorma hakkı zaten yok. Bir arayıp söyleseydiniz bari diye sorsam diye düşünüyor ama, biliyor ki “bu kadar başvuru var hangisini arayalım” diyecekler. Çaresiz evin yolunu tutuyor yenilmiştir yine.
Bütün bu zorlamalardan aşağılanmalardan sıyrılıp en sonunda bir işe kapağı atıyor, üniversite mezunu, gururlu olduğunu zanneden genç arkadaş.. Zanneden diyorum çünkü bir müddet sonra işe girerse çalıştığı işinde yükselmek için gururdan daha önemli özellikleri olması gerektiğini fark edecek..
İşe başlıyor, beraber çalıştığı aynı işi yaptığı bir çok kişi var ve çoğuyla da ahbap oluveriyor. Bir araya geldiklerinde çekiştiriyorlar patronu, müdürleri, akıllarına kim gelirse ama tamamen eğlencesine. Sonra amirlerin bakışları değişiyor, hatta cezalandırmalar bile başlıyor. Fazla iş alır oluyor bizim gariban gururlu gencimiz. Sonra anlıyor ki yükselme adına patrona yakın görünmek için arada bir laf taşımak gerekiyormuş. Bunu öğrendiğinde zaten arkadaşlarının bir kısmı bir adım ileri gitmiş oluyorlar, bizimki hala başladığı yerde.. Sonraları yaptığı işin en güzelini yapmaya çalışıyor, bu uğurda kafa bile tutuyor ama diğer taraftan hiç bir şey üretmeyen ama dilini güzel kullanan, iyi kandıranları fark ediyor… Onlarda bir adım önde gidiyorlar hep nedense… Sonra gün geliyor işten birilerinin çıkması gerekiyor.. Sizce kim çıkacak?? Bizim eleman yine işsiz..
Yıllar geçiyor, o iş bu iş derken en sonunda bir yerde tutunuyor. İyide maaş alıyor hatta müdür olmuş geçenlerde.. Bölge müdürü olabilmek içinde genel müdürün bir dediğini iki etmiyor, her gördüğü yerde nasıl hizmet edeceğini şaşırıyor, el etek öpmeyi aşmış sırtında gezdirecek dersiniz. Çalıştığı personelin sırtına binmiş sürekli maaşlarını kısarak az paraya çalıştırıyor, çok konuşanları işten atıp yenilerini getiriyor. İyi çalışanların yaptığı yenilikleri alıp genel müdürüne çok iyi bir fikri olduğunu söylüyor ve hatta o fikri hayata geçiriyor. Fikir sahibinin sırtını hafiften sıvazlayıp çalıştırıyor. Sonra o fikrin bir anlamı olmayınca fikir üreteni işten çıkarıp teyze oğlunu, dayısının kızını işe alıyor. Arkadan kuyu kazanları çabuk yakalıyor.. Genel müdür onu o kadar seviyor o kadar güveniyor ki her yerde örnek eleman olduğundan bahsediyor… Tabii bütün bunların sonucunda ödül üstüne ödül alıyor. Hatta devlet üstün hizmet madalyasında gözü olduğunu bunun için çalıştığını söylüyor her yerde.. Bütün bunlardan sonra önce bölge müdürü ardındanda genel müdür oluveriyor..
Şimdilerde müdürlerinin ona nasıl hizmet etmesi gerektiğini anlatıyor.. Bu arada şirket nemi oluyor. Birkaç garibanın omuzlarında yürüyor, her yıl kârını katlayarak. Nasılsa o garibanlar bitmiyor… Biri giderse yeri hemen doluveriyor mühim olan patronlar mutlu mesut yaşasın..
Tamam biliyorum, durun hemen celallenmeyin. Derdim patronlarla değil derdim sistemin köhnemiş tarafı ile.. Yıllardır bir takım yerlerde bir akrabam olmadığı için küfredenlerden biriyim. “Allah’ım ne biçim bir sülaleye düşmüşüm” diye. Hiç bir dayım, halam, amcam neden bir köşe başında değilde şöyle bir omuz atmazlar bana.. Hani deriz ya giriştiğimiz bir işten püskürtüldüğümüzde “arkamız yok arkadaş” diye. İşte benimkide o hesap. Adliyede bir işimizmi var hemen araştırırız oralarda tanıdık varmı. Emniyette bir işimiz varsa mutlaka tanıdık bir polis komiser ararız. Çocuk askeremi gidecek eyvah yandık hemen bulmalı tanıdık bir subay, astsubay.. Yoksa çocuk sabah akşam dayak yer, askerliğini yakar makar maazallah.. Tanıdık yoksa zaten doktora falanda gitme yüzüne bakmazlar, kan alırken bile kolunu kopartırlar.. Yolda polismi çevirdi koy ruhsatın arasına 5 10 lira. Hemen herkes oğluna araba kullanmayı öğretirken bu kurallarıda öğretir mutlaka.. Bilmek lazım ..
Varmıdır acaba böyle yaşayan başka gelişmiş ülkeler.. Gelişmişliğin ölçüsü adalet sisteminin gelişmişliği ile eşdeğer midir. İşi bilene, becerebilene vermek midir doğrusu yoksa sülaleyi kalkındırma adına çalışmak mı lazımdır. Ne de olsa o sülale okutmuş bir yere getirmişti onu şimdi borç ödeme zamanı..
Ama hep diyorum gene demeden duramıyorum… Ne olursa olsun özgüveni tam olan adamın başaramayacağı iş yoktur. Mühim olan yaptığı işi her zaman gerektiği gibi yapmasıdır. Bir gün nasılsa kazanacaktır. Başlangıçta kazandığını zannedenler çökerken o sürekli yükselecektir.. Hayat doğru insanlara mutlaka daha çok şans tanır, tabii gerçekten doğrularsa… Dalkavuk olan adam her yerde itina ile yalakalık yapar ve başarırda. Hamurunda olmayan adam yırtınsada beceremez hiç bir zaman. Mühim olan yalakalık değil, yapanları fark edebilme ve kanmama becerisidir… Ama severiz işte biraz pohpohlanmayı… Kandırıldığımızı bilsek bile hoşlanır sonrada kandırıldığımızı umursamayız bile.. Yani ne şiş yansın nede kebap..
Kendini büyük sanan büyük adamlar!! etraflarını küçük adamlarla doldururlar….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder