Sayfalar

19 Şubat 2011 Cumartesi

1919'da bir seçimdi.. O halk nerede şimdi??

Seçimlere az kaldı ya, vatandaşı kandırmak adettendir ya, vaatleri verip sonrasında unutmak politkadır ya, siyasette başarılı adamlar hep en güzel yalanları söyleyenlerdir ya, memleketi yönetmek yerine cepleri doldurmak için hükümet olmak gerekir ya, devletin malı denizdir yemeyen kerizdir ya.... Yaa öyleyse hadi hodri meydan.. Cebinde varsa üç beş kuruşun tut bir partinin kuyruğundan, siyasete girmek istiyorum de, mahalle mahalle dolaş, kandır insanları, sonra seçim akşamı kurul ekran başına sonucu bekle.. Seçim sabahının ertesi günü seçildiysen kutlamaları kabul et yok olmadıysa, tut başka partinin yolunu yada dön işinin başına olmadı "tatlı bir macera yaşandı ve bitti" dersin çıkarsın işin içinden...
Ama sen değilmiydin memlekete hizmet etme sözü veren, sen değilmiydin vatandaşı kucaklayan, sen değilmiydin oyunuzu bana verirseniz şöyle böyle yapacağım diyen.. Eee nooldu şimdi, tamam seçilemedin ama oyunu sana verenler ne olacak.. nasıl yani o kadar oy veren adamların tüm heyecanları çöpemi.. maksat sadece seni meclise sokmakmıydı yani.. Şimdi giremediysen bir dahaki sefere girersin neden döndün şimdi bana sırtını.. Hizmet aşkına, vatandaşın sırtını yerden kaldırma vaatlerine ne oldu... Seçilememişsin siyaseti bırakmışsın.. Bundan bana ne.. Sen bana oy ver dedin verdim ama seçilemedin. Sen seçilemeyince benim oyumun anlamıda kalmamışmı oldu yani?..
Evet aynen öyle oldu.. Seçilseydi ne olacaktı peki.. Hiiçç!! koca bir hiç.. Belki seçimden sonraki günlerde seçtiğin adam bir uğrayacaktı, mahalleye, ki zaten o zaman ona ulaşamayacaktın.. Padişah edası ile selamlayacaktı, sonrada bir daha ne gören ne de duyan olacaktı.. En fazla iyi bir işin sonunda ismi geçerse gururlanacaktın "ben seçtim onu be" diyecektin.. İşte hepsi bu...
  ***
Anlamaya çalışıyorum; İnsan gerçekten bu kadar zor bir ülkenin yönetimine hiç bir donanımı olmadığı halde neden talip olur?  Hadi ülke ayrı diyelim belediye başkanlığı için neden bu kadar boğuşur? Ne iş yapar belediyeler? O şehirde yaşayan insanların tüm pisliğini temizler, elektriğini suyunu verir, yollarını, köprülerini onarır.. Kısacası sürekli hizmet için vardır.. yani altınıda üstünüde itina ile temizlemek için aday olacaksınız.. Ne tuhaf dimi.. rahat batmış gibi, kendi işlerinde ilerlemek için uğraşsalar daha iyi olmayacakmış gibi.. bakıyorum biri doktor, ciddi para kazanıyor, hastanesi bile var, diğeri iş adamı hayatı ile hiç sorunu yok herşey yolunda.. Ama yok olmaz ben belediye başkanı olup caddelerdeki çöpleri toplatıp, kanalizasyonları gözden geçirmek, insanlara tapu dağıtmak istiyorum.... Bizde ne yapıyoruz adını sanını bilmediğimiz bir adama, partisine güvenip yada etraftan duyduğumuz laf arası muhabbetlerinden etkilenip şak diye veriyoruz oyumuzu.. işe alıyoruz onu aslında diyoruzki; Hadi gel temizle benim yaşadığım şehri, elektriğimi, suyumu ver, sifonu her çektiğimde akan suyu yönlendir... Yani aslolan şehirde yaşayanlar olmalı dimi... Belediye başkanı yada ekibini beğenmediysek işten atmalıyız dimi... Peki neden atamıyoruz, neden sorgulayamıyoruz?.. Çünkü biz bize hizmet edenleri patron görmüşüzde ondan... Çünkü biz sonunu düşünmeden bizden oy dilenenlere "tamam hadi bu seferde senin olsun" demeye alışmışızda ondan, çünkü biz bize dayatılanlara "aman şimdi başımıza iş açarız, adam tehlikeli, bişey mişey yapar" diye korkutularak yönetilmeye alışmışızda ondan.. Çünkü biz aslımızı da ceddimizi de hiç öğrenememişizde ondan.. Yüzyıl olmuş 21, 22 hiç fark etmez .. Biz hala soruyoruz "kime verelim abi" diye. Çünkü o abi kadar bile fikrimiz olamıyor.. Çünkü umurumuzda değil ülke de şehirde.. Bekliyoruz nasılsa biri gelir yapar, olmadı kurtarır diye..
Peki bu işler 1919'da nasıl oldu dersiniz...

Şartlar o kadar zor demek bile az kalır şartların ne kadar zor olduğunu anlatmak için... Kimse kimseyi kandırmıyor, kimse kimsenin ayağına gidip dilenmiyor bana inanın peşimden gelin diye.. Asıl önemli olan bir şey daha varki kimse padişahıda yerden yere vurmuyor hatta bağlılık gösterisi yapıyor, biliyorki halkın içinde hala padişaha tapan , inanan bir kısım zümre var.. Bu mücadele halk içinse, halkı da anlayıp bilmek ön şarttır çünkü.. Kabadayılık değil işleri, memleket meselesi.. Ortada bir seçim yada parti de yok. Ama memleketin yönetimine talip olanlar var.. Son kararıda halk ve onların temsilcileri (Heyet-i Temsiliye) verecek..  Üstelik hergün yığın gibi gelen tutuklanma hatta idam kararlarına rağmen.. Mühim olan o anda memleketi kurtarmak, memleketi açığa çıkarmak.. Hiçkimse yarınını düşünmüyor hepsi kilitlenmiş tek yarına oda memleketin yarını.. İtirazlar, boğuşmalar yer yer isyanlarla süren bir mücadele.. Sonuç ne oluyor biliyorsunuz daha fazla uzatmaya gerek yok.. Ama aslolan bu değil.. İktidara gelen bu insanlar ne yapıyor.. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk 15 yılında kurdukları ülke, dünyanın saygın ülkeleri arasında oluyor, kendi uçağını bile yapıyor, kendi kendine yetebiliyor. Tüm Avrupa birbirini boğazlarken savaştan uzak durmayı başarıyor ama sonra... Sonra ne mi oluyor çok partili sistem geliyor yani seçmeye başlıyoruz bizi yönetecekleri.. O günden beride seçiyoruz ve her seçtiğimizide görüyoruz, memlekete hizmet içinmi, kendi sülalesine hizmet içinmi iktidardalar... Biz bilemedik seçmeyi, biz bilemiyoruz bizi yönetecek adamların yanlışında işten atmayı... ne zaman anlarsak seçtiklerimizin bizi boğmak için değil, ferahlatmak için seçildiklerini, ne zaman bilirsek dilenenlere, yapmacık yardımlarla bizi kandıranlara kanmamayı... o zaman anlarız Mustafa Kemal'leri...
İşte o zamanda; beklemezsiniz, kendinizi de atarsınız ateşe, "ben kimim ki" demez koşarsınız doğru bildiğinizin peşine.. Önce doğru olanı öğrenmek şartı ile...

Onlar; 1919'da yola çıkarken sonlarını düşünmediler, sadece bir avuç vatanseverdiler...

5 yorum:

Adsız dedi ki...

"Bu mücadele halk içinse, halkı da anlayıp bilmek ön şarttır çünkü.. Kabadayılık değil işleri, memleket meselesi.."

baba budur ya! Cümlelerin iyice oturuyor ve okunuyor artık. Sevgilerle...

Volkan DENİZ dedi ki...

Teşekkür ederim..) Ufaktan gidiyoruz işte..

Adsız dedi ki...

Volkanım yine kendi sesi ile kül olmuş yana yana.

Adsız dedi ki...

DİRİLİŞ VE CUMHURİYETİ OKURKEN SENİN BU SÖYLEDİKLERİNİ DÜŞÜNMÜŞ VEÇOK ETKİLENMİŞTİM .GÜZEL AKTARMIŞSIN HİSSETTİKLERİNİ SAĞOL..

Volkan DENİZ dedi ki...

Turgut ÖZAKMAN'da yazarken aynı şeyleri hissetmiştir belki. Ama ben size, sadece Türk yazarları değil yabancı yazarları da okumanızı tavsiye ederim. Lord Kinros'un Atatürk'ü yada Alman yazar Dagobert Von Mikusch'un Avrupa ile Asya arasındaki adam gibi.. Hissettiklerimin yanı sıra gördüklerimi ve beni üzen tepkisizliği de anlatmaya çalıştım.. Saygılar, teşekkürler..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...