Sayfalar

15 Kasım 2011 Salı

Müziktir yaşanılan anı "anı" yapan...

Yaşanan her an yaşanır ve biter. Geride o ana ait belki küçük bir görüntü yada bir isim kalır. Onun dışındaki her şey zamanla kaybolup gider. Ancak öyle anlar, öyle yaşanmışlıklar olur ki. O anı unutamazsınız. Hatırlamanıza sebep olan şey sadece o anı yaşarken sizi etkilemeyi becerebilen müziktir. Hafıza oyunu gibi bir şey olur belleklerde. Normal bir anda hatırlamazsınız ama o şarkıyı dinlerken kafanızda ilk canlanan an o andır. O şarkıyı sorsalar belki de söyleyemezsiniz. Sizi ne kadar etkilediğini de bilemezsiniz. Sadece dinlediğiniz an bir şey oluverir. Hafızanız canlanır ve alır götürür sizi o yıllara.

Öyle anlarda duygulanmışız, sevmişiz ve hatta aşka düşmüşüzdür. Anın heyecanı tamamlanamaz onu destekleyen bir şarkı olmasa.  Şarkılarla beslenir duygular. Ruhsal gelişme de bir şarkı desteğinde daha sağlam olur. Hatta şarkıdır kişiyi anlatan az biraz..

Öğrencilik yıllarımda yerli müzik dinleyemezdim. Evet itiraf ediyorum Türkçe sözlü şarkıları dinleyemiyordum. Çok sıkılırdım. Hiç keyif alamazdım. Sanat müziğini dinleyenleri de anlayamaz, hatta hallerine acırdım. Zeki Müren'i de, Bülent Ersoy'u da hiç sevmedim. Dinlediğim müzik içimde bir şeyleri hareketlendirmiyor beni sadece hüzünlendiriyorsa, dinlemez geçerdim. Freddy Mercury yani Quenn dinliyordum en çok. Cinsel tercihini öğrendiğim zaman biraz sarsıldım ama müzik dedim. Sanat yapanların kimlikleri ve kişilikleri ile değil icraatları ile ilgilenmem gerektiğini o zaman öğrendim. Ama maalesef aynı hassasiyeti yerli sanatçılarımıza gösteremedim. Çünkü yapılan her şey bir öncekinin taklidi gibi geldi bana. Tuhaf gelecek belki ama Sezen Aksu'nun bile bir kaç şarkısı dışında çok fazla abartıldığını düşündüm. İbrahim Tatlıses ve o tarz müzik yapanları hiç bir zaman dinleyemedim. Üzgünüm ama öyle işte.. :)

Sevgili mim üstadı Gelibolu 17 anısı olan şarkıları sordu bana ben neler anlattım. Ben yaşarken hissederim hissetmem gerekenleri. Sonra kalır bir köşesinde hafızamın ama sürekli taze tutmam o duygularımı. bir köşede çalarsa o melodi o zaman açar tüm kapılarını beynimin kayıt köşesi. Onun dışında hadi söyle der demez dökülmez hiç bir şey. Ama en çok hatırladıklarımdan biri bak şimdi aklıma geldi. Eric Clapton'dan Wonderful tonight. Baştan sona sözlerini bildiğim ve söyleyebildiğim tek şarkıydı o zamanlar.. Sözlerinin pek manası olmasa da melodisi alıp götürürdü beni. O zamanlar tabii.. Bende çok özel hikayeleri vardır gerçekten. Bu şarkıyı radyoda çaldırmak ve duymasını istediğim kişiyi de o radyo kanalına yönlendirmek için neler yapmıştım. Ama başarmıştım. O anki mutluluğumu anlatamam. Gençlik ve aşk yan yana olunca neler oluyor işte. Diyorum ya, müzik anın tamamlayıcısıdır tabii duygunun da...

Şimdilerde kulağıma güzel gelen, beni hareketlendiren, coşturan ve duygularımın açığa çıkmasını sağlayan her türlü müziği dinliyorum. Hatta sanat müziğini de seviyorum. En çok da sohbet anlarında fonda hafiften mırıldansın istiyorum.. Aşık Mahzuni Şerif 'i de dinliyorum. Aşık Veysel'i de.. Son dönemlerin enlerini düşününce nedensiz aklıma Kazım Koyuncu geliyor. Ölmeseydi çok işler yapacaktı diyorum ya da belki öldüğü için bu kadar başarılı oldu.. Özellikle Gelevera deresi.. Şimdi dinledim bir kez daha ve hüzünlendim  bak yine.. Bazen hüzünlenmek te lazım sanki. Hayatı sorgulamak ya da taş yürekleri yumuşatmak adına. Affedici olabilmenin yegane ilacıdır hüzün.. Şevval Sam'ın sesini çok beğenmem ama bu şarkıya yakışmış be..

Sevgili Gelibolu 17, bana kızacaksın biliyorum. Sorularına pek cevap veremedim. Bir iki şarkıyla geçiştirmiş diyeceksin ama ben böyleyim zaten. Hayatıma derin izler bırakmasını istemem dinlediğim şarkıların. O anı yaşarım, sonrasında tekrar o anki duyguyla olamazsam şarkının da anın da değeri kaybolur. Ama müziktir yaşanılan her şeyi anlamlı kılan... Yaşamasını bilene de bilmeyene de kattığı çok şey vardır. Yeter ki doğru ağızdan dökülüp doğru ellerde çalınıyor olsun...

10 Kasım 2011 Perşembe

10 Kasım 1938 sabahı hepimiz öldük...


Tüm hayatını adadın, yırtındın, uğraştın, ölümlerden döndün. Ölümüne oniki gün kala hasta yatağından kalkıp gitmek istedin Cumhuriyet kutlamalarına. Bilemedin ilerde bir gün bu kutlamaların meyhane havasında geçen kutlamalarla karıştırılıp iptal edileceğini. Kendini hiç bir zaman düşünmeden, cebini doldurmaya tenezzül etmeden bir ülke kurdun. Yalnız kaldın, terk edildin. Halkına adadın kendini. Olmaz, olamaz, imkansız denen her şeyi başardın. Başımızı eğmiştik, dik yürümeyi öğrettin. Kölelik ettirmedin. Emperyalizme teslim etmedin halkını..

Merhem oldun, ilaç oldun, göz oldun, kulak oldun. Yoktan bir ülke yarattın. Okumayı, yazmayı öğrettin. Yobazların karşısında durmamız gerektiğini anlattın. Kardeşlik dedin, Türklük dedin. Bütünleştirici oldun. Zekisiniz, çalışkansınız dedin, yüksek karakterlisiniz dedin. Şımarttın bizi. Beklentilerimizi yükselttin...
Bize yarattığın değerleri emanet ettin. "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kandadır" dedin. " Bir gün" dedin... "Herkes bir hainlik içine düşebilir, Ülke satılabilir ve her noktasına girilebilir" dedin. O günlerden bu günleri okudun...

İşte o zaman dedin... Var gücünle savunacak ve koruyacaksın dedin... İlk vazifeniz "Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir" dedin. Görevlerimizi tek tek anlattın...

Sonra gittin...

Biz her sıkıştığımızda senin yanına koştuk. Dirilmeni istedik. Senin yattığın toprağından, taşından medet umduk. Senin yaktığın meşaleyi yanık tutamadık, aydınlattığın yolu kararttık. Biz seni hiç anlamadık. İlelebet payidar kalmasını dilediğin Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkamadık. Elimize ne taş alabildik ne sopa. Yapılan her şeyi seyrettik. Sonra gene senin yanına koştuk. Her şeyi yapan adamsın belki canlanır bizi gene kurtarırsın sandık.

Affet bizi atam...

Senin emanetlerine senin istediğin gibi sahip çıkamadık. Seni karalayanlara "sus" diyemedik. Senin gibi coşkulu "Ne Mutlu Türküm Diyene" bile diyemedik. Türk'te olamadık mutlu da...
Sen öldüğün gün yas tutan milyonların çocukları da olamadık, torunları da. Seninle birlikte Dolmabahçe'de, Etnoğrafya'da, Anıttepe'de öldük biz atam... Affet bizi... Biz sana layık olamadık... Hatırana sahip çıkamadık...

5 Kasım 2011 Cumartesi

Umut olsun bayram...

Yaşanılan her günün sonunda boynumuzu kurtarmış olmaktan yaşadığımız sevinçle...
Geceleri başımızı yastığa koyarken ertesi gün, kime ve neye kurban olacağımız düşüncelerinin beynimizde yarattığı karamsar tablo ile...
Paranın ve iktidarın gücüne teslim olmadan yaşamanın zorluğunu anlamış olmanın verdiği sızlanmayla..

Yaşıyor olmamıza rağmen..

En azından sevenlerin birbiri ile kuçaklaşıp mutlu olmaları ve kırgınlıkların yok olup gitmesi umudu ile...

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...