Sayfalar

13 Şubat 2013 Çarşamba

Bir gün...

Ve bir gün aniden geldiler...

Çok sevimliydiler başlangıçta. Gülümseyerek geçtiler en güzel köşesine yaşanılan her yerlerin. Meraklı, istekli ve tabii ki misafirperver bakışlarla süzdük hepsini. Alıverdik bir çırpıda içimize. İyi adamlardı bunlar. Ne için geldiklerini bildiğimizi sanıyorduk. Zaten epeydir söyleniyordu "gelecekler" diye. Kim bilir kurtarırlardı belki de...

Önceleri karşılıklı sohbetler ediyor, bilgi, alışverişinde bulunuyorduk. Sonraları daha çok dinlemeye başladık. Bugünlerde sadece uyguluyoruz ne derlerse...

Ölçtüler, biçtiler, yıktılar hatta yeniden yaptılar ses etmedik. Yön gösterdiler gittik, atla dediler atladık, oyna dediler oynadık. Ama hiç kızmadık. Sevimli taraflarını görmeye çalıştık. İyi adamlardı ya...

Zamanla anlamaya başladık, ters giden bişeyler var. Uymadı çok fazlası. "Hadi be ordan, yeter" der gibi olduk. Ama sesimizi duyan olmadığı gibi dönüp bakan da olmadı. Artık biz dışarıda onlar içerideydi çünkü. Evimizden olmuş, yurdumuzdan da olmak üzereydik. Anladık...

Anladık ki. Aldığımız nefesin bile hesabını yapmışlar. İçtiğimiz suyun, yediğimiz sebzenin ve hatta meyvenin bile şeklini çizmişler. Attığımız adım zaten kendi adımımız değilmiş. Ne tarafa git derlerse o tarafa gidiyormuşuz. Fazla güvenmişiz ama bilememişiz ki güvenmeden önce anlamak gerekirmiş. Önce güvenirsen sonra anlamaya fırsatın olmadan bitiyormuş her şey...

Şimdi biliyoruz suçlu kim. Ama yine de duruyoruz biraz daha. Düşünerek anlamaya çalışıyoruz bu sefer. Nasıl olur, nasıl yapılır ve neden diye...

Ama başladı bir kere. Görüyoruz artık. Tam esas sebebini anlamasak da biliyoruz onlar iyi adamlar değilmiş. Sömürge olmuşuz çaktırmadan kimseye. Karın tokluğuna satar olmuşuz en kutsal değerlerimizi. Bizi biz yapan her şeylerden vazgeçer olmuşuz. Yüzyıllardır süre gelen ruhumuzu bile bir yana bırakmışız, yaşar olmuşuz ruhsuz bedenlerle...

Bütün susanlara, korkanlara, yalakalara inat kaybedilen yılların hesabını soracak ve geri alacağız ne varsa giden. Yine oturacak şömine başında sabahlara kadar sıcak sohbetler yapacağız. Yine çatıdaki anteni düzelterek izleyeceğiz ne varsa. Bizim olanları yaşayarak yine bir olup kaldığımız yerden devam edeceğiz yükselip büyümeye. Ve yine kimseye muhtaç olmadan dimdik duracağız hepsinin karşısında....

Çünkü biliyoruz ki;
Bir gün... "geldikleri gibi gidecekler..."

6 Şubat 2013 Çarşamba

Yarın yok...

Dün vardı her şey. Hepsi normaldi. Hiç yok olmayacak, bitmeyecek gibiydi. Sanki kötü bir son olmayacaktı, hep mutluluk olacaktı...

Sonra bugün oldu. Suratlar asıldı, ifadeler soğudu, anlamını yitirir gibi oldu yaşanılanlar. Dün özlenir, aranır ve sıklıkla anılır oldu.

Yarınlar karardı yavaş yavaş. Heyecanların yerini kaygılar aldı. Korkar olduk hayatın getireceklerinden ve kapanıp sindik usulca. Olanların da olamayacağı tedirginliği belirdi yüreklerde.

Artık ne dünün anlamı kaldı, ne bugün yaşanabilir oldu ne de yarın umutla beklenen, heyecan veren hayal olabildi...

Çünkü...

Kızgınlıklar, kıskançlıklar, tatminsizlikler, hadsizlikler, tahammülsüzlükler ve tabii ki sevgisizliklerden başka bir şey yaşamaz olduk.

Kim bizi bu hale sürükledi ve kim izin verdi bütün bunlara. Nasıl oldu da birden bire hayat dediğimiz üç günlük hikayemiz bitmeyen kabus oluverdi. Neden hep eleştirip mutlu olamayan, hep haklı olduğunu sanan ama karşı tarafı bir an bile dinlemeyen ve hatta dinlerken bile nefretle bakan toplum oluverdik?

Severken, sevilirken bile aslında hissettiklerimizi değil de olması gerekenlerin peşinden gittiğimizi neden hiç anlayamadık. Anlayanları da sorgulayıp dinamizmini eleştirdik. Değiştirip kendimize benzetmeye çalıştık. Aykırı düşüncelere hep kınayarak baktık. Bir kere dokunduğumuz her zümreyi kendi eşyamız sandık. Ego denen illete teslim olup, dünyayı yörüngemiz yaptık. Bir sevmeyi, sevilmeyi beceremezken sevenlerin hikayelerinde neden duygulandık. İçimizde yaşattığımız her duygumuzu kime sakladık. Zamanın geçici olduğunu unutup sonra anlamayı mı bekledik...

Sonra...

Dönüp hep geriye baktık. Hep hayıflandık. Hep pişman olduk. Aslında her şey için geç kaldık durduk. Aynalarla hesaplaştık. Arada haykırdık. İçimizdeki coşkuyu tutamadığımız an anladık yanlış yapmışız. Ama şimdi ne heyecan kaldı ne arzu. İşte dedik... Dün ne güzeldi oysa.. Bugün olacak gibi değil, yarın zaten yok ki...

Hissedilenler, hissedildikleri anki değerine bir daha asla ulaşmazlar. Neyi ne zaman hissedersen o zaman yaşayacaksın ki anlamı olsun şu üç günün... Dün, bugün ve yarın. İşte hepsi bu zaten...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...