Sayfalar

17 Ekim 2012 Çarşamba

Ne ister ki hayat benden...

Aslında olan bişey yok. Olması gereken de ama yaşanmışlıkların altından çıkan gerçekler var sadece. Kimi zaman derinlik kimi zaman çıkıntı gibi. Söylemek isteyip te söyleyemediklerim gibi. Hissedip te anlatamadıklarım gibi. Aşk gibi, kabus gibi...

Gözün görmediğini gören gönül ne ister ki o ürkek yürekten. Ne ister ki yaşanacaklardan. Ne ister ki yaşanmışlıklardan...

Zorlukları aşamayan zihin ne ister ki hayalimin derinliklerinden. Ne ister ki mantıksız beklentilerimden. Ne ister ki sınırsız geleceğimden...

Sunulanı yapma beceriksizliğimi anlayamayan hayat ne ister ki heyecanlarımdan. Ne ister ki başarmak için uğraştığım ideallerimden. Ne ister ki başarılarımdan.

Neden çekiştirip durur ki bir köşemden. Neden ittirir ki arkamdan. Her mutluluğun arkasından neden akıtır ki gözyaşlarımı. Neden sorgulatır ki gönül oyunlarımı...

Ne ister ki benden...

Hissetmekse her şey. Hissediyorum, görüyorum, biliyorum. Ve bundan sonrasını sana bırakıyorum...

Korkmuyorum, hazırım karşına çıkmaya. Yürüyorum tek başıma geleceğe ve uzatıyorum elimi. İster uzanır tutarsın gideriz. İstersen el sallarsın, yüreğimi alır giderim.

Dedim ya olan bişey yok. Yaşanmışlıklardan çıkan yaşanası kalıntıları canlandırıyorum sadece. Ya tutarsa diye... Şimdiye kadar tutmayan hayat, tutar belki ellerimden diye...


5 Ekim 2012 Cuma

Hadi savaşalım...

Gardrobumun altını üstüne getirdim. Tüm eşyalarımı tek tek kontrol ettim. Uzun zamandır kullanmadığım botlarımı da buldum çıkardım depodan. Hatta yıllar önce anneme verdiğim bıçağımı da buldum. Çantam her zaman hazır zaten. El feneri ve ilk yardım malzemelerim de var. Biraz da ip aldım yanıma . Tamam hazırım.

Nereye mi?

Cepheye.

Savaş kararı alan meclis bu savaşı 30 yıldır garip bir mücadelede yıpranmış orduyla yapacak değil herhalde. En uzun sınırımızı kapatmak için sürekli küçültülme maksatlı yıpratılan ordu da yetmeyecektir. Terörle mücadele ederken tankını topunu kullanmak için üretici firmadan izin almak zorunda kalan ordunun Suriye'ye karşı bu silahları kullanmak için kimden izin alacağı bile belli değilken ben kendime görev çıkarmayacak kadar ilgisiz nasıl kalabilirim. Komutanlarına terörist denmiş bir orduyla sınırları aşıp düşmanı yenecek manevi güç eksikliğini nasıl tamamlayacaklar. Hiç olmazsa hissettirebilirim onların yanında olduğumu. Bir kişi de bir şeydir: Ne demişler "bir mıh bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır" O zaman aha geldim işte. Hadi başlasın oyun. Evet oyun. Çünkü pc oyunları oynayarak büyüyen bir nesil savaşı başka nasıl değerlendirebilir ki.

Savaşın anlamını ve zorluğunu değerlendirmeden ahkam kesmek ne de kolay dimi. Savaş çıkaranlara bir bakın tarihte. Hiç aklı başında bir adam görecek misiniz.  Bir de savaşı bitirenlere bir bakın. Barış mücadelesi yapanlarla savaş mücadelesi yapanları bir değerlendirmeye çalışın. Okuyun be işte biraz. Araştırın...

Savaş bilgisayar oyunu değildir. Her ne kadar televizyonlarda adam öldürmek çok kolay veriliyorsa da. O kadar kolay değildir ölmek te öldürmek te. Hele ki sakın bana "Vatan Millet Sakarya" demeyin. O duyguyu çoktan gömdünüz. Şimdi moda "Para para para."...

Aylardır neler olduğunu tam olarak bilmediğimiz Suriye'ye girersek merak ediyorum kiminle savaşacağız. Bu savaş iki ülke arsında kalıp bitecek mi ve en önemlisi bittiğinde neler değişecek. Bize bir kazanç sağlayacaksa
sanıyormusunuz ki bize bırakacaklar. Sonuç olarak nereye gideceğiz ve kiminle savaşacağız. Yani hadi biz tamamızda düşmanımız kim...?


3 Ekim 2012 Çarşamba

Bazen...

Bazen baş ağrısı bazen mide bulantısı. Ama hepsinde aynı duygu. Mutsuz bir huzursuzluk.
Kaçıp saklanmak gelir içimden, görünmemek, kaybolmak. Korkudan değil ama itiraf edememekten kendime.
Sararıp dalında kalmış gibi beklersin ya... Kopup yok olacağın günü.
Yok olacağını değil yeniden başlayacağını düşünerek gülümsersin.
Kandırırsın kendini...

Bazen batan güneş bazen dolunayda esen yel. Neresinden baksan da aynı duygu.  Mutlu bir huzur.
Meydanlarda coşmak, herkese duyurmak. Mutluluktan değil ama heyecandan.
Tam da o an uzansan tutunsan köşesinden.
Bir daha başlayıp yeniden tutulsan, tutulduğunu aşk sanıp kapılsan.
En sonunda dalından kopup düştüğün an anlasan
Hepsi sadece bir an...

Koptuğun daldan yere düşene kadar olan biten her şey.
Yaşadığını sandıkların da işte o arada hissettiklerin kadar geçer gider...
Adına ne dersen de.
Öyleyse...
Ne duruyorsun ki. bırak kendini rüzgarın gücüne...





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...