Sayfalar

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Aşka davet...

Boşver hepsini gel hadi  
bir kapı aralığında,
ateş başında, çimlerde...

olmazsa hiçbirisi 
bakışalım yansımalaramızda
ağlaşalım böğrümüzde.

sen en iyisi gel bana 
karışalım nefeslerimizde
biz olalım işte...


29 Mayıs 2012 Salı

Aslında hepsi bir şans...

Ben Volkan Deniz...
Beş yaşında kendi kendime okumayı öğrendim. İlkokul birinci sınıfta beşinci sınıf öğrencilerinin matematik problemlerini çözdüm. Ortaokul son sınıfta girdiğim bütün sınavları iyi bir derece ile kazandım...
Hiç bir halt olamayacağımı o zaman anladım. Bana "Volkaan saçmalıyosun!" dediler...
İyi bir şeyler olmak için ihtiyacınız olan tek şey sadece ŞANStır... Çok iyi olanların her zaman dünyanın en iyisi olamayacağı gibi...

18 Mayıs 2012 Cuma

Balık kafasından sağlık...

Oltamın ucundaki yem canlı olmalıymış. Canlı karides anlayacağınız. Ancak öyle tutuluyor bu balık türü hemde hava karardıktan sonra. Nerdeyse gece yarısına yakın bir saatte.

Yaklaşık iki saattir oltamın ucundaki karides gezdiriyor misinayı. Ben de takip ediyorum küçük fosforlu şamandırayı. Eğer olurda birden batarsa sarmak lazım misinayı. Geç kaldınmı yada fark edemedinmi kaçırırsın balığı.

Geçen iki saat boyunca aynı teknede dört kişiyiz. Hepimizin elinde bir olta ve ucundaki şamandırada gözlerimiz. Sohbet ediyoruz ama kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. Sürekli gezen şamandırayı izliyoruz. Bazen sessizliklerde oluyor ama asla gözümüzü şamandıradan ayırmıyoruz. Nasıl bir duyguysa, sabrın neresindeysek bilmiyorum ama bekliyoruz. Yan tarafımızda bir tekne daha var onlar üç kişiler. Bir tane tutmayı başardılar ama. Balığı çeken arkadaşın heyecanını anlatamıycam çünkü sanırım heyecandan köpürmüştü. E yani bu kadar sabırla bekleyip saatlerce aynı noktaya bakıp tutulan balığı tekneye çekmenin heyecanı sanırım paha biçilemiyor...

Hani hep o anda oluverir ya herşey. Vazgeçip gitmeyi düşündüğünüz anda otobüs gelir yada aramaktan vazgeçip bulamıyacağınızı düşündüğünüz son anda bulursunuz kaybettiğinizi. İşte öyle oldu saatlerin gece yarısını çoktan geçtiği bir anda. Erkek erkeğe derin dedikodulara girmiş ve hatta Acun'u bile çekiştirmiştik. Adadakilerin balık tutamama durumundan açılmıştı konu.. İşte o anda benim şamandıra sulara gömüldü. Teknedeki herkes fırladı ayağa. "çek çek" diye bağırıyorlar hep bir ağızdan. Anladımki herkes herkesin şamandırasını da gözlüyormuş. Öyle bir heyecanki çığlık çığlığa sarıyorum oltanın makarasını. Ağır ağır geliyor, ne kadar büyük bir balık tuttuysam artık. Sanırsın otuz kiloluk dev bir balık gelecek. En sonunda sudan çıktı oltanın ucu. Bir balık var evet. Ama birde balığa yapışmış iki koca yengeç. Biri başından biri de kuyruğundan asılıyor. Ağırlığın sebebi anlaşıldı haliyle. Hırslı bir şekilde yengeçleri tokatlıyoruz. "Bu kadar beklemişim, bırakırmıyım size" diyerek fırça bile atıyorum ama yengeçler bırakmıyor. Hakları da var aslında. Orası onların bölgesi ve onların yaşamak için o balığa bizden daha çok ihtiyacı var. Biz belki o akşam bir kaç saat harcıyoruz ama onlar belki günlerdir pusudalar. Ama yok, bu duygular tabiiki yumuşatmadı beni ve yengeçlerden kurtararak çektim eşkinayı tekneye...

Bu balığın kafasında taşıdığı bir taşı limonla eritip içince böbrek taşını düşürüyormuş. İnanın bende anlam veremedm. "Yok daha neler" ve benzeri bir sürü tepki gösterdim ama bilenler beni ikna etmeyi başardılar. Sonuç olarak bütün gece sabredip kafasındaki taşa ulaşamak için bir balık tuttuk. Böbrek taşı olan arkadaşa taşını verirken, gözlerindeki mutluluk tüm sıkıntılara değdi. Balığın lezzeti ise bambaşka bir yazı konusu. "Ben balık yememişim şimdiye kadar" bile dedim bir ara.. O derece yani...

Balıkların hafızası yoktur. İyiki de yok. Olsaydı balığın tadını bile bilemezdik. Sanırım balık tutmak için geliştirdiğimiz metodlar uzay teknolojisini geçerdi eğer hafızaları olsaydı... "Balıklar insanlar yesinler diye var" diyerek kendimi aklıyorum da hafızası olmayan insanları düşününce kandırmak için sunulan canlı yemleri şöyle bir gözümün önünden geçiriyorum. Sonra da bırakıyorum kendimi dalga seslerinin ahengine. Bir başka gecenin sabahında, gün doğumunu karşılıyorum teknenin havuzunda. Hava az biraz aydınlanırsa bir kaç istavrit tutarsak boş dönmeyiz umuduyla... Gecenin en derin karanlığında bekliyorum güneşin ilk ışıklarını görüp yeniden heyecanlanmayı...




1 Mayıs 2012 Salı

Bir mayıs...

Kim bunlar??

Kimin bayramı 1 mayıs? Neyin kutlaması? Ülkeye, devlete ve devlet mallarına zarar verme günü mü bugün? Eğer değilse bu işi kendilerine görev addederek aynı tip kıyafet giyen, yüzlerine kara maskeler takarak ellerine geçirdikleri her türlü aletle önlerine çıkan her tarafı dağıtıp kıranlar bu gücü nereden buluyorlar? Neyin intikamıdır bu...?
Siz kimsiniz arkadaş? Eğer mücadele ediş şekliniz buysa. Ben neyi anlayıp ta size hak vermeliyim? Sizi gerçekten takdir edenler ve yaptığınızı doğru bulup alkışlayanlar varmı bu ülkede? Akşam olup evlerinize hiç bir şey olmamış gibi dönebiliyor musunuz? Televizyonlarda yediğiniz haltları izleyerek gurur mu duyuyorsunuz?

İşçi bayramını ya da gününü kutlamak için meydanlara doluşan milyonlar neden Cumhuriyeti kutlamak için evlerinin önüne dahi çıkmıyorlar? Bu ülkedeki işçiler sadece kendileri için mi çalışıyorlar? Ülke meselelerinde izleyici olurken şahsi meselelerde neden meydanlara dökülmeyi maharet sayıyorlar? İşçi haklarının anlatılması gereken günlerde neden bölücülük propagandası yapılıyor.? Bu ülkenin çocukları ve gençleri için yapılan bayramlara "gavur" icadıdır diyenler acaba işçi bayramının nereden geldiğini biliyorlar mı?

Ne çok sordum dimi... Evet sordum çünkü ben de bu ülkede yaşıyorum ve bu ülkenin bir evladıyım. Hakkımı aramak için bir otobüs durağını ya da bir bankanın camlarını yerle bir etmeyi hiç düşünmedim. Hiç aklıma bile gelmedi, bir şişenin içine yanıcı bir şeyler doldurup ta geçen bir otobüsün içine atmak. Hiç kimsenin arabasını tekmeleyip, lastiğini delmedim. Yüzümü hiç bir zaman saklayarak saldırmadım etrafıma. Kavga edeceksem de yüz yüze ettim. Belki küçükken en fazla apartman zillerine basıp kaçmışımdır. Ama asla ülkemin değerlerine zarar vermedim. Düşünmedim bile...

Öyleyse... Ben mi yada bu duruma üzülen bizler mi yanlışız? Kim bizi bu duruma düşürdü. Kim bize tuzak kurdu ve kim kandırdı bu kadar insanı. Ben mecbur muyum bu insanlarla kol kola omuz omuza yaşamaya ve mecbur muyum ülkemin her köşesinden fışkıran anlamsız nefretleri görmeye...

On sekiz gün sonra kutlanacak bayramda da görmek istiyorum herkesi sokaklarda. Milli mücadelenin başladığı günü hatırlamaya davet ediyorum hepinizi. Hep birlikte omuz omuza ama bu sefer ülke bütünlüğü adına. Cam çerçeve kırmadan... Göreceksiniz olmayacak ama... Bir gün olacak ve geçen zaman hesap soracak yaşanmış ve yaşanacaklara...
Cümleten iyi bayramlar!!!


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...