Sayfalar

29 Nisan 2012 Pazar

Selam olsun Bolu beyine...

Bir yalan, bir yalan daha.. Herkesler yalancı sahtekar oluvermiş. Yediğimiz hiç bir şey gerçeği değilmiş. İçtiklerimizin ne olduğunu bilen yokmuş. Hatta ekmekleri bile boyayıp satar olmuşlar. Hal böyleyken alıp başımı biraz gideyim dedim buralardan. Gerçek olanların diyarında dolaşayım ve hatta birazda dağ havası alayım dedim. Fazla uzaklaşmadan çöktüm ilk şehrimin sisli dağlarına. Bolu dağlarını arşınladım az buçuk. Köroğlu misali tepeden şehre bakarak. Şaha kaldıracak atım olmasa da yüklendim dünyanın yükünü, daldım güzelliklerin içine. Hani her reklamda Türkiye'nin yüzde doksandokuzunu kapsıyoruz diyen telefoncuların o yüzde birlik yerleri var ya. Hah tam oralardaydım.

Arada kalmış bir şehir Bolu. Hem arada kalmış, hemde bundan rahatsızlık duymamış. Bir İzzet Baysal geçmiş ömründen. Ne olduysa onunla birlikte olmuş. Sonra dayamış sırtını Ankara'ya, dönmüş yüzünü Marmara'ya, idare eder gideriz demiş Ankara İstanbul arası. Öyle de olmuş. Hep bir uğrak yeri olmuş ama hiç yatıya kalmayı düşünen olmamış. Geçenler bakıp hayran kalmış dağlarına yada ürkerek geçmiş manzara falan düşünmeden. Tünel açılana kadar efsane yolculuklar yapılmış. Hissederek geçilmiş dağından, ovasından. Tünelden sonra sadece bir an olmuş Bolu. Anlık görünen bir kasaba oluvermiş. Dağının da ovasının da anlamı yitip gitmiş viyadüklerinde ve tünel virajlarında... Bu sebepten şehirden ziyade dağları ve dağ köyleri benim ilgimi çekmiştir her zaman...

İşin asıl ilginç olanı şehir merkezine uzak köylerdeki insanlar o kadar sıcak ve samimiyken, şehir merkezine yaklaştıkça köydeki insanlardaki şehirleşmenin verdiği ifadeler hoş olmamış. Toprak kokan köylü görüntüsü medeniyete yaklaştıkça yerini başka türlü görüntülere terk etmiş. Köylerin yanından geçen hemen hemen tüm dereler çöp deresi gibi olmuş. Çöpler toplanmadığından köylüler çöplerini derelere atarak akıllarınca çöplerden kurtulmuşlar ama doğayı katlettiklerini anlayamamışlar. Çöp toplama yerleri yapmışlar ama tuhaf ki bir tek oralarda çöp yok.. Oysa köylüler değil miydi doğaya ilk önce sahip çıkması gerekenler... Ama misafirperverliklerinden hiç bir şey kaybetmemişler. Kaybetmesinler de...  Her şeye rağmen bir başka oluyor yurdumun köyünün insanı. Kim ne derse desin onların yüzünde görüyorum ben özümü, geleceğimi. Seviyorum her hallerini. Vazgeçmesin yaşasınlar oralarda. Eksinler, biçsinler. Çöpleri de biz toplayıveririz arada bir.. Yeterki boşalmasın memleketimin üreten insanlarının olduğu köyleri...

Buyrun fotoğraflarla bir Bolu seyrine...

Şehir merkezi çok kalabalık değil ama bir ana caddesi var ve ne ararsanız o caddenin etrafında.. 
Valilik... Bolu beyliği :)
Şehir merkezinde işlerimizi hallettikten sonra esas mekanlarımıza doğru yol almaya başlıyoruz.
 Köylere uğrayarak
 Kimi zaman manzara seyredip nefeslenerek,
kimi zaman çeşmelerinde serinleyerek yolumuza devam ediyoruz.
 Bazen bize dostça davranmasalarda
 çoğu zaman görenler kaçışıyorlar.
 Köyler halen kışı yaşıyorlar. Bahar gelmemiş buralara henüz.
Çocuklar okulda olduğundan meydanlar da boş. Her direğin yanına kaleler yapılmış ama.
 İş makineleri de kış uykusunda..
Sessizce geçiyoruz köylerden. Rahatsızlık vermeyelim.. :)
Bazı köylerde oyun alanları da var ama nedense renksiz geldi...
Arada köyün ihtiyarları ile karşılaşıyoruz. En sempatik halleriyle poz da veriyorlar.. :)
Hatta seyyar bakkal bile gördük. Seksenlere gidiverdik bir anda...
 Okulu asan çocuklar heryerde olduğu gibi buralarda da var.. :)
 Bazen, değişik canlıları da görüyoruz elbette. Kertenkele diye bilinir ama Süleymancık da deniyor.
Yavaş yavaş uzaklaşıyoruz köylerden daha yolumuz var...

Gece konakladığımız yer şehir merkezine çok uzak değil ve bizi uzaktan aydınlatıyor bile.
 Gece valilik. Gece de şehre inelim dedik..
 Bolu'nun belkide en güler yüzlü, en sempatik ve bir o kadar da en bizimle alakası olmayan ama sevdiğimiz gümüşçü Haluk abi. Aynı zamanda bir antika araba koleksiyoncusu. Zaten tanışmamız da o vesile ile olmuştu
 Gümüşçüden
 Gümüşçümüz.. :) Hiç bir şey almasak da sıcak çayını içip sohbet etmek de güzeldi...

Önceleri hamam olan ama sonradan cafe olan bir mekan.

 Bolu gece...

Ertesi gün biraz daha yukarılardayız. Kar kalkmamış henüz
 Ufak yağmur göletleri var irili ufaklı. Yağmur usul usul ıslatıyor bizi. Ama ortalıktaki koku yağmurun ıslaklığını hissettirmiyor
 Karlı yollardan devam ediyoruz.
 Bir köy daha..
 Hayvanlar henüz ahırlarında. Oluklara bile su gelmemiş.

 O kadar çok kuş türü var ki. Bazen cıvıldaşmalarından kendi sesimizi duyamıyoruz. Ağaç kakanları göremesek de ağaçları ne hale getirdiklerini görebiliyoruz. Bu bile mutlu ediyor bizi.
 Arada mola verip ateşimizi yakıyoruz.
 Tarlalar henüz sürülmemiş
 Ama yavaştan başlayanlar da var

 Tohumları havada yakalamak kolay olmadı... :) Birazda rengiyle oynayınca bu kare çıkıverdi...
 Dereler kar suyundan esas rengini bulamamış. Oldukça bulanık akıyor.
 Doğa canlanmadığı gibi bağ bahçelerde öksüz kalmış...
 Biraz bakım gerek ortalığa
 Bir de yeşerince düşünün buraları..
 Bir köy daha
 Ama burası da yetim kalmış, çok sessiz..
Sera çadırları bile kaderine terk edilmiş
Eskiden kalan birkaç mısır koçanı dışında bir şey yok..

Dere kenarları çöplük gibi maalesef.. :(
 Köy yolları oldukça bakımlı.
 Çöpler her yerde...

 İşi gücü bırakıp çöpleri toplayalım dedik ama, hemen her dere kenarı çöplük olmuş...

Yol kenarlarında hep bir dinlenmelik yerler var. Her kim yaptıysa bulup alnından öpesim geldi...

Su bu sene çok bol. Tüm çeşmeler fokur fokur...

 Artık iyice uzaklaştık köylerden. Orman içinde doğayla baş başayız.


 Bazen iniyoruz,

 bazen tırmanıyoruz,
 bazen de bulduğumuz düzlüklerde oksijenin keyfini çıkarıyoruz.
 Ama mutlaka bir köye çıkıyoruz :)
 Yağmur şehirden dağlara doğru koşar adım geliyor
Fırtına tarzı bir hava neredeyse
Sanki etrafımızdan dolaşacak gibi diyoruz ama..
 Allahtan sığınacak bir yer bulabildik...
Yağmur sonrası yine doğa bize en güzel görüntüleri vermeye devam ediyor
 Hem de en doğalından.

Göç eden leylekler kimi zaman yerde konmuş oluyor. Leyleği yerde gördük bu sene dururuz biraz diyoruz
ama bizi duymuş gibi havalanıyorlar ve
 göçlerine kaldıkları yerden devam ediyorlar. Görüntüleri muhteşemdi ancak bu kadarını yakalayabildim.. :)
 Güzel bir köy evi
 Çay içmek istedik, Tanrı misafiri hesabı..
 Ev boş gibi

 Bekçiler her zamanki gibi görevde
 Şerafettin amca elinde demlikle göründü bile.. :)

 Hoş sohbet eşiliğinde bir demlik çayı hep birlikte keyifle yudumlayarak soluklandık.

 Neden çektiğimi bilemedim :) Yoruldum herhalde traktöre gaz kesmiş olabilirim...
 Çok şirin bir köpekçik ama sanki köy yerine yakışmamış :)

 Birazda panaromik görün etrafı



 Kim bilir ne zaman döşenmiş. İş görmüyor ama duruyor işte yerinde...
 Sürülmüş bir küçük tarla. Sürülmüş olması hoşuma gitti..


Dağlarda birkaç gün geçirdikten sonra Bolu deyince akla gelen Abant ve Gölcük'ü ziyaret etmeden olmaz dedik ve oralara da bir uğrayıverdik haliyle...
 Abant göle yanaşırken
 Oteller bölgesi
 Gölden bir görüntü
 Bunlar da güzeldi
 İskele

 Abant gölü
 Abant'ta yürüyüş yolu..
Gölcük. Orman bakanlığı misafirhanesi..
Selam olsun Bolu beyine...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...